Çok önce çıkmış olmasına karşın okumadığım bir “bestseller”dı “The Kite Runner”… Bu seneki doğum günü hediyelerimden biri olunca okumak boynumun borcu oldu.
Ne yalan söyleyeyim böyle bir nebze olsun insanları farklı diyarlar, kültürler ve olaylarla ilgili bilgilendiren bestseller kitapları seviyorum. Bunun Türkiye’de en büyük örneğini Ayşe Kulin’de görüyorum. Yıllar yılı yazdığı kitaplarla kimi zaman azınlık sorunlarına (Nefes Nefese), kimi zaman Bosna Savaşı’na (Sevdalinka) kimi zamansa içimizde kanayan yara olabilecek eğreti gelin meselesine değinen (Gece Sesleri) gibi…
Uçurtma avcısı da ismini epey eğlenceli bir çocuk oyunundan alıyor. Ben uçurtma festivallerinde uçurtmaların birbirlerinin iplerini kesmeye çalıştıklarını bilmiyordum, ya da iplerinin cam tozuyla kaplandığını! Gökyüzünde tek uçurtma kalıncaya kadar birbirleriyle savaşıyorlar; düşen her uçurtmanın peşinden bir ordu koşuyor işte bunlar uçurtma avcıları. Havada süzülerek düşen uçurtmanın tam olarak nereye ineceğini bilmek de ince iş tabii.
Trajedilerle dolu bir hikaye Emir’inki… Bana Lübnan’daki savaşla iç içe geçen bir film olan Incendies/İçimdeki Yangın‘ı anımsattı. Mutlaka izlemenizi öneririm.
Bu arada kitabın sonunda babasının yapmadığını oğlu yapıp Assef’i tek gözlü bırakıyor… :)
Etkilendiklerim
“Hazaraları ezmelerinin bir nedeni de, Peştunların Sünni, Hazaralarınsa Şii olmalarıdır, diyordu.”s:10
“Yukarıda bir yerde bir tanrı varsa, umarım benim viski içmem ya da domuz yememden çok daha önemli meselelerle uğraşıyordur.” s:20
Sadece bir tek günah var, o da hırsızlık. Tüm diğerler günahlar hırsızlığın çeşitleri. bir adamı öldürdüğünde bir hayat çalmış olursun, karısının koca hakkını, çocukların baba hakkını çalmış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeği bilme hakkını çalarsın. Çalmaktan daha alçakça bir hareket yoktur. s:21
“Bunların hiçbir önemi yoktu. Çünkü tarih kolay kolayca silinip atılacak bir şey değildi. Din de öyle. Sonuçta ben bir Peştun’dum, o da bir Hazara; ben Sünni’ydim o Şii. Hiçbir şey bunu değiştiremezdi. Hiçbir şey.”s:30
Bu dünyada gerçek erkeklerin sayısı yalnıza üç Emir. Parmaklarıylasayardı: atak, kurtarıcı Amerika, Britanya e İsrail. “Gerisi”- elini şöyle bir sallayıp püüüf diye bir ses çıkartırdı. “onnlar, dedikoducu kocakarılardan farksız”. s:128
Ona göre İsrail, aklı fikri petrolün kaymağını yemekte olduğu için kendisiyle ilgilenmeye vakit bulamayan Arapların ortasında bir “gerçek erkekler” adasıydı. Alaycı, abartılı bir Arap aksanıyla, “İsrail şunu yaptı, İsrail bunu yaptı” diye sızlanırdı. “Öyleyse bir şeylerin yapın, kardeşim! Harekete geçin. Madem Arapsınız, o halde Filistinlilere yardım edin!”s:129
Ama bence Süreyya’nın geçmişini umursamayışımın en önemli nedeni, benim de kendime ait bir geçmişimin olmasıydı. Pişmanlık nedir, çok iyi biliyordum. s:184
“İşte gerçek Afganistan bu, Ağa Efendi. Benim bildiğim Afganistan. Sen mi? Sen burada her zaman bir turisttin, yalnızca haberin yoktu” s:239
Gözüme Takılanlar
Algıda seçicilik olsa gerek bitirdiğim gün Facebook sayfamda Afganistan ile ilgili paylaşımlar gördüm. Kitapta da yer alan Taliban davasının dokunduğu bir eğitimci:
Diğeri ise neren geldik nerelere gidiyoruz