Uzun tatil ertesi…

  • January 12, 2012
  • |
  • Genel
  • |
Ben burda tatildeyken Türkiye’de kıyametler koptu. Ben de günlerce bunlar hakkında makaleler, yazılar okudum. Fransa’nın ‘soykırım yok’ diyenlere uygulayacağı cezadan bahsediyorum. Bu konu çok hassas bir konu  gerçekten de. Kendi tecrübelerime gelirsek, açıkçası hiç ‘diaspora Ermenisi’ ile tanışmadım; ama birçok Ermenistanlı ve Ermeni asıllı Türkiye vatandaşı arkadaşım oldu. Bunları yazarken bile düşünüyorum nasıl ifade etsem diye. Çünkü azınlıklar ya da genel olarak etnik olarak farklı olanlar, kendini Türk diye tanımlamak istemiyor olabiliyor. “Türk” kelimesi “Osmanlı” kelimesi gibi bir imparatorluk vatandaşını temsil etmiyor sonuçta. Ben uzun süre nedense Türk kelimesini bir ırka ait gibi görmedim. Zaten Türkiye’de kendi içinde oldukça karışmış bir ülke etnik olarak. Balkan etkisi, Kafkas etkisi, Kürt etkisi, Arap etkisi…
Konuya geri dönersem fark ettim ki, Türkiye’de biz bazı meseleleri anca konuşabiliyoruz. Yani birçoğumuz bu meseleleri eminim ki son beş senedir çokça duymaya başladı. Genel olarak verilen eğitim sistemi, öğrendikleriniz de sizi hep savunmaya itiyor tarihinizi. Yalnız  biz bunları konuşmazken ve belki de konuşamazken, tüm dünya bazı şeyleri irdeliyordu. Liseden beri internetteki yabancı arkadaşlarımın Ermeni meselesi ile ilgili sorularına cevap vermekte güçlük çekerdim. Çok da bilgili değildim ama sürekli okumaya çalışıyordum bir şeyler. Onlar ise bana sürekli Diaspora’nın desteğiyle kurulmuş yüzlerce soykırım sitesi yolluyor, onlarca profesör tarafından imzalanmış makalelerin dediklerinin hesabını soruyordu bir nevi. Gerçekten de Avrupalı arkadaşlarımın yaptığı şey bir nevi hesap sormak gibiydi benden; ben de bundan dolayı savunma ihtiyacı hissediyordum hep. Benden sorulacak bir hesap olduğunu düşünmüyorum çünkü. Etik dersinde de işlemiştik bu konuyu. Daha sonraları Ermeni asıllı arkadaşlarıma sordum; neler düşündüklerini, neler bildiklerini. Onlar bile kendi aralarında çok farklı şeyler söylediler bana. Yani soykırımdan emin olmayanına bile rastlamıştım; belki şimdiye fikri değişmiştir; ama o zamanlar ailesinin ona bu konuda çok baskı yaptığını söylemişti. Genel olarak, özellikle de Fransa’nın bunu politik amaçları için kullanmasından duydukları rahatsızlığı belirtmişlerdi.
Lise hazırlık sınıfının ardından gittiğim yaz kampında, Viyana’da en yakın arkadaşım Ermenistanlı Elina olmuştu. Ben 15-16 yaşlarındayım  o zaman, bu konu hakkında yorum yapabilecek donanıma çok da sahip değildim ama ona baktığımda çok dolu olduğunu görmüştüm. Hikayeleri dinleyenler onlar sonuçta. Bu konuyu bir daha da açmamıştık. Daha sonra üniversite zamanı Kiev’e bir öğrenci konferansı için gittim. İnanılmaz bir toplantı oldu. İçeriğinden değil ama gelenlerden ötürü.10 ülke, 5’er kişi. Bu ülkelerin içinde Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye de vardı. Benim inanılmaz şeyler öğrendiğim, gözlemlediğim, kendime çok şey kattığım bir toplantı oldu bu. Özellikle Ermeniler, biz Türkleri, bu kadar seveceklerini düşünmediklerini itiraf ettiler. Fark ettiğim ise şu oldu: Ermeniler artık bu konuyu tartışmak istemiyor. Yani onlar için konu çok net ve açık. Vay efendim sen arşivini açtın açmadın muhabbetlerini sallamazlar bile çünkü bu konuyu onlarca yıldır konuşmuşlar; anlatmışlar. Bu konu hakkında açık olduğunu, yeni her şeyi dinlemeye hazır olduğunu söyleyen Ermeni arkadaşım bile, bana Ege, lisede Türk tarih kitaplarında bu olay nasıl anlatılıyor diye sorduğunda verdiğim cevaptan hoşlanmayıp “Tabii, sadece 1 milyon insancık öldü, nedir ki!” gibilerinden bir tepki verip ardından özür dilemişti. Sonuçta bizim tarih kitaplarında olay sadece tehcir diye tanımlanıyor ve ölüm sebeplerini eşkiya saldırıları, hastalıklar olarak veriyor. Demek istediğim, ben bu konu hakkında her şeyi duymaya hazırım diyen arkadaşım bile bir noktada tepkisiz duramıyor çünkü onun içine işlenmiş bir acı var. Bundan sıyrılmak kolay değil.
Biz Türkler ise bu konu hakkında tartışmak istiyoruz; konuşmak istiyoruz. Bununla birlikte okumamız gereken çok şey var. Çok kulaktan dolma bilgi ile hareket ediyoruz. Sürekli yaptıklarımızı savunan şeyler okuyoruz ve izliyoruz. Türkiye’de bu olayı sorgulayan çok kişi olduğunu biliyorum aslında, ama birçok kişinin de araştırmadan, okumadan, ya da çok taraflı yazılar okuyup onun gazıyla yorumlar yaptığını da görüyorum.
Şu var ki diaspora gerçekten de, iki ülke arasındaki ilişkileri çok zedeliyor. Dünyanın her bir yanına göç ettiklerinden de yaşananları, besledikleri kini oradaki insanlara aktarıyorlar ve bir nevi gerçekler ortada tartışmaya bile gerek yok modeli izliyorlar. İşte tam bu noktada Hrank Dink’ten bahsetmek istiyorum. Lisede sondaydım onu öldürdüklerinde. Açıkçası çok da tanımıyordum; ama öğrendiğim an  inanılmaz üzüldüğümü, göz yaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum. Çünkü kestirebiliyordum bunun sebeplerini…
Daha sonra da internetten yaptım araştırmayı. Şu var ki, birçoğumuz hala onun Türklüğe hakaret ettiğini düşünüyor olabilir. Çünkü medyada yansıtılan bu. Kaçımız açıp da bu adam ne yazmış ne demiş diye baktı ki? Ama iki-üç cümleyi okuyunca anlaşılmıyor demek istenen. Ben açıkçası biraz da dil bilgisinden oluşan bir talihsizlik gibi görüyorum 301’den dolayı ceza yediği 2-3 cümleyi:
 “‘Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.” 

 

Bu şekilde bakıldığında sanki Türklüğe hakaret gibi duruyor değil mi? Oysa ki bu yazı DİASPORA’ya yazılmış ve diyor ki, sen yıllarca içinden Türkler’e karşı kin biriktirdin, onu da nesilden nesle aktardın. Ama artık bu içindeki zehri dök, kurtul ondan  diyor. Yani Türklerden dolayı içinde beslediğin kini akıt, onun yerine kendi özüne dön, Ermenistan’la iletişim kur diyor. Fakat bunu anlamanız için tüm paragrafı okumanız gerekiyor. Oysa binlerce gencimiz 2 cümlesine bakarak yargılamaya başlıyorlar. Aslında yazı gerçekten de Diaspora’ya silkelen ve kendine gel, bu nefretten kurtul artık, iyice yıpratıyorsun ilişkileri diyor…Artık diyalog kuralım diyor. Daha fazlası için bu sitede güzel yorumlar yapılmış.
İnternette dolaşırken Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Rober Koptaş’ı keşfettim. Onunla yapılan bir röportajı okudum; gerçekten de çok bilgilendiğimi düşünüyorum. Çünkü bazen arkadaşlarınıza kafanızdaki her soruyu soramıyorsunuz çekiniyorsunuz.
Önümüzdeki günler umarım olumlu ilişkileri beraberinde getirir!
Written by EGe