![]() |
Pencereler önünde çürürken… |
O odaları gördüm sonra… Yoksa koÄŸuÅŸ mu desem? Düşündüm. Ne ihtiraslar ne kıskançlıklar ne cinayetler vuku bulmuÅŸtur bu kısıtlı alanda. Sarayda kölelik. Oksimoron gibi deÄŸil mi? Aslında hanedanlık aileleri de ne kadar ihtiÅŸamlı yaÅŸasalar da kurallar ve kaideler arasında kendileri olamıyorlar hiçbir zaman. Bazen çocuk doÄŸurup kendileri bile bakamıyorlar. Ellerinden alınıyor doÄŸar doÄŸmaz; kendi yavrularıyla bile belli mesafeler ve ölçüler içinde bir iliÅŸki kurmak durumundalar. Ama cariyelik? O apayrı bir boyut. Kendini sevdirmeye çalışmak; paçayı yırtmak için milim milim dokumak planlarını, stratejilerini. Öne çıkmak; öndeki pozisyonunu korumak. Her ÅŸey strateji ve ileri görüşlülük üzerine kurulu.
Uzun süredir aynı romanı okuyorum. Hala bitiremedim. Uzun süre metroda reklamını görmüştüm: Mühtedi Kilise’den Camiye. Anında ilgimi çekmiÅŸti tabii.  Hikayenin, hayatı denizlerde geçen ve Osmanlı için çalışan Reislerden biri olan Kılıç Ali PaÅŸa’nın hayatı olduÄŸunu bilmiyordum ilk baÅŸta. Dönem Kanuni dönemi. Seferden sefere, zaferden yenilgiye. Sular üzerinde geçen bir ömür.
Bir yandan da MuhteÅŸem Yüzyıl’ı izleme fırsatı buldum son 5 bölümdür. Her koldan Osmanlı etkisi altında olunca Harem’i gezmek tüylerimi bir ayrı ürpertti. TaÅŸlara dokundum, irkildim. Bir ses duydum:
-BeÄŸendiniz mi hanfendi? Günümüze geri döndüm; güvenlik görevlileri benim ilgi dolu bakışlarımı fark etmiÅŸler herhalde. Ne diyeceÄŸimi bilemedim. İnsanların zorla getirilip kapatıldıkları bir yeri nasıl beÄŸendim diyebilirdim ki? – BeÄŸenmiÅŸsiniz, belli. Biz artık her gün göre göre sıkıldık, dedi.-DoÄŸrudur, dedim…