2014 yılının başlangıcı için çok güzel bir haber verdi bize İletişim Yayınları yılın ilk günü ve İhsan Oktay Anar’ın son kitabının 17 Ocak’ta raflarda olacağını duyurdu. Herkesi bir heyecan sardı sanırım! Tabii ki bendenizi de…
Türk Edebiyatı’nın büyülü gerçekçilik ile imtihanını çok güzel veren Anar bu kitapta biraz bu akımın dışına çıkmış. Önceki eserlerinde geç Osmanlı dönemlerini konu alan masalsı anlatımıyla Türk Edebiyatı’na farklı bir soluk getirmişti. Masallarla büyüyen bir toplum olarak genel olarak Türk okuyucunun dünya edebiyatında da büyülü gerçekçiliği sevdiğini gözlemliyorum. En güzel örneği Marquez olabilir. Anar, bu romanında bu çizgisinden biraz kaymış gibi. Bana bir de Murathan Mungan’ın Üç Aynalı Kırk Oda isimli hikayelerden oluşan kitabı Osmanlı dönemiyle bütünleşen fantastik ögeleri güzel yerleştirilmiş bir eser gibi gelmişti. Bazı okuyucular Anar’ın bu farklı kullanımı “İhsan Oktay Anar Evreni’nde zaman geçirmek” olarak yorumlamış; gülümsedim.
rOBot oLmadığnı KanıdLA
Anar, bu sefer günümüze yaklaşmış. Bir olay örgüsü içerisinde aslında bir nevi “hiciv” sarmalı bulunuyor. Nelere mi taş atıyor? Mesela şark kurnazlığına! Kitap o kadar kısa fakat o kadar çok gönderme var ki içinde ikinci kez okunabilir iyice sindirmek için…Bazen olay örgüsü içerisinde ironilerin yoğunlaştığı, eleştirilerin sertleştiği kısımlarda biraz dışına çıkıyorsunuz hikayenin fakat hoop geri giriyorsunuz tekrar.
Benim gibi Ortadoğu müziğine sevdalılar için de bir sürpriz var, kitapta Ümmü Gülsüm Kıraathânesi ve sürekli Kahire radyosundan onu dinleyen bir karakter bulunuyor :)
fakirlik sınırındaki itler için
menü
bu millete taş versen yer! s:122
Kısacası adam, gercek gecesine sakladığı ifrazat dışında tüm diğerlerini aynı anda salgılıyordu. s:93
Bir hadım bir kadını nasıl etkileyemezse, Madame Butterfly da bu tür şahısları etkilemezdi. s:164
Türk magazinde yılların klişesine gönderme çok hoşuma gitti :)
Alman güzeli şuh İris Amir açıkladı:
”Memleketinizin erkekleri gayet azgın” s:144
Eleştirmenlere şuradan bir taş!
“… Bu tür münekkitler de zaten, kan, idrar, pislik lekeleri görünce fenalıklar geçiren ve her biri temizlik ve hijyen ilahesi Hygeia’ya taş çıkartan hala bakire ve mızmız ev hanımlarına; onların dırdırlarına kulak veren romancılar ise bu hanımlar tarafından sterilize edilmiş kılıbık ve kısır kocalara benzerdi.”
Öhö öhö dedirten:
“Hırsızlık mesleğinde haysiyetsizliğe yer yoktu. Namzetlerin saf temiz, gönlü tok, mütevazı ve mümkünse dindarca olması tercih edilirdi… Her hırsızın icra-yı faaliyet eyleyeceği mahalleler belliydi.”
İntihal? :)
1- Mevcude’nin Çekilmez Hoppalığı-Müellifi: İlhan Kundura
2- Pederler ve Mahdumlar- Müellifi: İrfan Turhangil
3- Cemazziyelevveli Yoklarken – Müellifi: Persel Pürüz
4- Sanatkarın Terbıyık Olarak Sureti – Müellifi: Cezmi Coz
5- İstifrağ- Müellifi: Cankul Serter
6- Nurdan Camii Kamburu – Müellifi: Fikret Fügo s:148
Güzel bir inceleme olmuş. İhsan Oktay Anar senin de belirttiğin gibi çizgisini biraz daha farklı bir noktaya getirerek ama yine eğlenceli ve güzel bir kitap yazmış.
Geçtiğimiz günlerde artık roman yazmayacağını söylediği bir haberini okumuştum, umarım bu kararından vazgeçip yazmaya devam eder.