Daha önce hiç André Gide okumamıştım. Bu eseri biraz karmaşık bir kurguya sahip. Hem seslendiği karakterler var, hem onlarla mektuplaşıyor gibi, hem gezi yazıları anlatıyor gibi, hem hatıralarını anlatıyor hem de farkındalıklarıyla ilgili çıkarımlar yapıyor gibi. Menalque karakterine aşk kuvvetinde bir kardeşlik duygusu besliyor; Nathanael karakterine ise sürekli seslenerek birikimini aktarıyor.
Tanrı ve din sorgusu tüm eserine işlemiş durumda. Özellikle de İsa üzerinden dokunduğu din kavramına bazen yine Tanrının her yerde ve herkes olması şeklinde yaklaştığını görebiliyoruz.
Neyse, beni okuduğun zaman, bu kitabı at ve çık. Kitabım çıkmak arzusu versin isterdim sana, nereden olursa olsun çıkmak -kentinden, ailenden, odandan, düşüncenden. Yanına alma kitabımı… Beni unut, derdim. Kitabım kendisinden çok kendi kendinle ilgilenmeyi öğretsin sana- sonra kendi kendinden çok, kendi dışında kalanlarla ilgilenme s:17
Nathanael, Tanrı’yı her yerden başka yerde arama. Her yaratık Tanrı’yı belirtir, apaçık göstermez hiçbiri. s:25
Güzel geleceği bekleyerek görkemli gençliklerimizi eskitiyorduk. s:51
Düşünüyorum öyleyse varım- Şu öyleyse’ye takılıyorum ben. Düşünüyorum ve varım; şu sözlerde gerçek payı daha fazla olurdu: Hissediyorum, öyleyse varım-hatta; inanıyorum, öyleyse varım- çünkü şunu demeye gelir bu:
Var olduğumu düşünüyorum, Var olduğuma inanıyorum. Var olduğumu hissediyorum.
Bana öyle geliyor ki, bu üç tümceden en gerçek, tek gerçek olanı sonuncusu; çünkü ‘var olduğuma inanıyorum’ var olmamı gerektirmez belki de. ‘Var olduğumu düşünüyorum’ da öyle. s:152
Bahar bile kışın yasından hız alır. s:161