sorry guys :P
2010 sularında yavaş yavaş ilerliyoruz, Ocak ayının 3’üne geldik bile…uno do’ tre’ cuatro!
şöyle bir 2009′u düşüneyim dedim, klasik olur ya. Çok iyiydi ya!
Yani en başından düşünüyorum, yılbaşını evde sessiz sakin geçirmiş olsam da 2009 yılının, hiç sessiz sakin devam etti diyemeyeceğim. Bir kere çok içimden geçerek bursa başvurdum Ocak’ta ve bir nevi kazanacağımı hissediyordum. Sonra Erasmus açıklandı, Amsterdam ardından Berlin!!! Bahar tatilinde Barcelona’ya gittim, aylar evvelinden planlayarak, günbegün geri sayarak…İspanya’ya ayak basış en sonunda. Ne garip, tüm Akdeniz’i gez nerdeyse o kalsın. Bu, bu kadar müzik dinleme manyağı olup hala müzikçalar bir cihaz almamama benziyor, hani bazı şeyleri bıraz ertelersiniz, hemen tadı bitmesin diye…Barcelona diyorduk, biraz hayal kırıklığı , biraz sevinç… Kızkıza gezelim havaları. Ama daha farklı bekliyordum ya ;bu da okuduğunuz bir kitabın filmini izlemeye benziyor. Gezerken hissediyordum da nasıl olsa bir daha geleceğim, yazın burdasın diyordu içimden bir ses… Ondan çok da üzülmedim denizkenarında çok vakit geçiremedik diye. Dönem bitti, biter bitmez yine İspanya. Okuldaki İspanya haftasında İspanya gezi rehberi kazanmam da cabası, herhalde Ainhoa bilerek yaptı? Kim bilir! Gittim bi ay kaldım ama her günü bir aymış gibi geldi nedense, ve o kadar çabuk geçti ki, kendi başıma kalabildiğim bir gün dahi hatırlamıyorum. Bir kere alışveriş yapalım herkes ayrılsın dedik 3-4 saat ayrı takıldık onda bile garip hissetmiştim o kadar insanlarla çevriliydik hep. Ondan yoğundu, dert yok ki! Ye, iç , gez fotoğraf çek, muhabbet et…Konuş konuş konuş. Bu bir ay gittiğimde tek tanıştığım İspanyolların, öğretmenler olması da ayrı bir ilginç tabii. Sonra uzay mekiği yine Türkiye’ye indi…Biraz Akçay, kuzenler , sonra İstanbul staj. Kabus. Bir ay gezdikten sonra, bir ofiste tıkılıp kalmak, bunu ne ifade ediyor? Whenever i m down i call on you my friend!
İlk defa sakin bir doğumgünü kutlamak. Eee bittabii yaş ilerliyor… Sonra okul açılır, kapanır Ramazan! Ver elini Ege! Deniz deniz deniz,ege ege ege…Sonra Bonn’a gidilir hem de Öznur’la aynı uçakta :D Hem de planlamadan!Hem de Nur ve Mısra’yla. Müthiş…Alte Liebe filan.Sonra bir ay başlar ki her haftası ayrı bir şaşkınlık. İlginç itiraflar, doğamayanlar, inanılmaz rastlantı! Bir nefesss (anca djarum içerim bilirsiniz) konser konser konser diye devam edecek bu.Acabalar acabalar, o zaman Münir Nurettin Selçuk Tereddüt desin.Çıkış-iniş; saçlarımı boyatıyorum.
Galiba Tanrı’ya hitaben çok yazı yazmışım beni mahcup etmedi :) Gerçekten de ‘her an her şey olabilir’ yaklaşımım hayata karşı sürekli kendini kanıtlıyor. Uzun süre bir şey yazasım gelmiyor, güzel şeyler hissediyorum çünkü…İnsanlar genelde kızgınlıklarını, üzüntülerini daha iyi ifade ederler ya, bunu da seramik hocamız demişti. Çok da yoğunum aynı zamanda, çok dersim var, zamanım az, ÖSS senesinde dilediğim gibi keşke günler daha uzun olsa, yoruluyorum, çok… Bazen tatlı bir yorgunluk bazen de otobüste 20 dakkalık yolda uyutacak kadar. Tango yapıyorum halen, ve ata binmeye başladım. Yenilikler…
inanamıyorum zaman zaman… inanamamayı seviyorum.
yıl 2010 artık, küçükkenki hesaplamalarımı hatırlıyorum gülümsüyorum. Artık bırak liseyi , üniversiteyi bitireceksin nerdeyse ege!
To summarize I highly enjoy my fresh twenties!
ne kadar içten yazmışsıın.
ben de barcelonaya gittim,;P ben de ata binmeye başladım bu sene! :)