Yıllar olmuş ki Viyana’ya gitmemiştim. Aslında öncesinde mazimiz var. Avusturya liseli olduğumdan buraya gitmek biraz Allah’ın emri. 2003 yılında üç haftalık bir dil okuluna daha sonra da 2008’in başında sömestr tatilinde gitmiştim. Ama nereden bakarsanız bir 11 sene geçmiş… Doğum günlerimiz şerefine bir gezi yapalım dedik ve Viyana’yı seçtik.
Ben de yine hoş bir etki bıraktı Viyana. İlk gördüğüm Avrupa başkentiydi o zamanlar daha bile kapılmıştım havasına. Hala o şık ve entel havası mevcut. Gel gelelim neler yapılabilirlere…
Havaalanı transferi olarak otobüs servisini ( Tek yön €8 ya da gidiş geliş €13) kullanabilirsiniz. Şehrin dört noktasına giden bir servis bu. Onun haricinde hızlı tren ve lüks tren seçenekleri var. Otobüsler 20 dakikada bir tren ise yarım saatte bir geliyor. Hızlı trende tek yön €4,2 idi.
Viyana’nın müzeleri ve kafeleri pek meşhur. Eğer benim gibi bir müze canavarıysanız ve gelmişken her şeyleri göreyim istiyorsanız size Vienna Pass almanızı öneririm. Fiyatı biraz pahalı gelse de yapacaklarınızı iyi ayarlarsanız kara bile geçiyorsunuz. Pass tek günlük €70, iki günlük €95 üç günlük ise €125. Buna müze babında yapılabilecek her şey dahil, hatta Prater’de dönmedolaba binmek bile! Bir de bu indi-bindi yapılan turist otobüslerinden de faydalanabiliyorsunuz. Tabii nereleri görmek istediğinizi iyi planlamanız lazım çünkü mesela pass’a dahil olan Tuna nehrinde bot turunun en son seferi 18:00 gibi, müzelerin de öyle… Yani biraz trade off söz konusu.
Albertina Müzesi
Biz ilk gün ücretini ödeyerek Albertina müzesine gidiyoruz. Bu müze biraz ortaya karışık. Tanıdığınız her ressamdan bir parça bulabilirsiniz. Afişlerinde Monet’in nilüfer tablolarından birini kullanmışlar ama müzede zaten sadece bir tanesi mevcuttu. Serinin tamamını Paris’te Marmottan Müzesi’nde görebilirsiniz.
“Painting is the most beautiful of all lies.”
Kees van Dongen
Figlmüller
İlk günün akşamı hemen bir klasik olan Figlmüller‘e gidelim dedik. İki şubesi bulunan mekanın ana şubesi tatildeydi. Diğerinde de biraz sıra vardı ama bekledik. Gelmişken mekanında yiyelim dedik. Almanya’dan farklı olarak burda ana yemek ısmarladığınızda yanına salatası ya da makarnası/pilavı dahil gelmiyor. 1905’ten beri imzalı olan klasik şinitzelleri domuz şinitzel ve €15,5. Dana şinitzeli ise €20,5
Domuz şinitzelini çok daha ince hatırlıyordum bu şekilde geldi. Dana şinitzel iki büyük parça olarak geliyor. Yanına patates salatası ısmarladım. Tadı ilginçti, McDonalds’da hamburgere koydukları tatlı turşunun tadını aldım.
Schönnbrunn Kampüsü
Ertesi gün erken uyanarak Opera binası önünden kalkan turist otobüslerine bindik. Bizi yazlık saray Schönbrunn’a kadar götürdü. Bir hata yapıp direkt sarayın içine girdik; meğer pass direkt geçmiyormuş burda biletle değiştirmek gerekiyormuş. Bilet gişeleri ise bahçenin girişinde solda yer alıyor. Vienna pass kuyruğu ayrı olmasına rağmen epey kuyruk vardı bir de üstüne 3 saat sonraya giriş vermez mi! Şunu anladım Avrupa başkentleri son beş sene içerisinde acayip turist çekmeye başlamış. Akın akın. Roma da böyleydi. Barselona da böyle olmuş. Burası da. Sabah 11:00 e doğru aldığımız biletle: 14:00’e giriş alabildik yani.
Tiergarten Schönbrunn
Bu zaman diliminde Tiergarten / dünyanın ilk hayvanat bahçesine gittik. Burası da Schönbrunn kompleksi içinde yer alıyor. Özellikle çocuklu ailelerin göz bebeği bir mekan. Zürafasından fok balığına pengueninden aslanına her şey mevcut. Burasıyla ilgili ilginç bir hikaye var. Zamanında Osmanlı İmparatorluğuna bağlı Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Avrupa’ya ilişkileri yumuşatmak için üç zürafa gönderiyor. Birisi de Avusturya imparatoru 1. Franz’a. Diğerleri de İngiltere ve Fransa’ya gidiyor. Bu ülkelere gelen ilk zürafa olduğunu da belirtelim. Ağustos 1828’de Viyana’ya ulaşan zürafa için şehir balolar mı düzenlemiyor, adına kekler mi çıkarmıyor. Yeni saç modelleri mi yaratmıyor. Halkın resmen yaratıcılığına ilham olmuş bu zürafa. 1. Dünya Savaşı’na kadar fırınlarda Giraffeln denilen kurabiyeler satılırken hala mevcut bir zürafa pastası tarifi var.
Gloriette
Oradan “Gloriette” olarak geçen sarayın arkasındaki bölüme geçtik. Normalde ekstra ücretle çıkılan terasına pass ile ücretsiz çıkabiliyorsunuz.
Cafe Residenz Wien
Ek olarak da sarayın kafesinde her saat başı 20 dk süren bir “Apfelstrudel” showu yapılıyor, pass ile bu gösteriyi de izleyip bir parça tadımlık elmalı turta yiyebiliyorsunuz.
Irrgarten & Orangerie
Ana bahçedeki “labirent bahçe” ve “Orangerie” kısımlarını ziyaret ettik. Buralar da pass ile ücretsiz. Labirent bahçesinde gerçekten de bir kayboluyorsunuz. Ortada bulunan kuleye çıkma amacı olan bir oyun gibi. Yukarıdan bakanlar sizin hatalarınızı görebiliyor :) İpucu da veriyorlar.
Labirent Bahçeler Portakal Diyarı Orangerie
Kaiserliche Wagenburg
Eksik kalmasın diye saray arabaları müzesini de gezdik. Burada saray mensuplarının cenaze arabalarından tutun da, yeni gelin gelen prenseslerin saraya geldikleri arabalara kadar geniş bir koleksiyon mevcut.
Schönbrunn Sarayı
Sarayın kendisinin turu ise 50 dk sürüyor. Güzel haber “Türkçe” dil seçeneği mevcut. İlk iki gittiğimde Sisi’nin beline 48 cm demişlerdi. Türkçe metinde 51 cm olarak geçiyor.
Schönbrunn ve civarı bekleme süresi yüzünden tüm günümüzü yedi diyebilirim. Yine de görülmesi gerekenlerden diye düşünüyorum.
Do & Co
Akşam için doğum günlerimiz şerefine Do&Co’da rezervasyon yaptırmıştık. Burası Stephanplatz’ın hemen dibinde bir restoran. Ben deniz taraklı siyah mercimek çorbası ve Kanada ıstakozu sipariş ettim. Flo ise dana fileto sipariş etti. Mercimek çorbasına son zamanların popüler ürünü aktif karbon kullanmışlardı herhalde, mercimek tadı gelen simsiyah bir sıvı.
Viyana’nın şahı Vals’in kralı
Akşam şehir parkında dolanıp ünlü Johann Strauss II heykelini buluyoruz:
İspanyol Binicilik Okulu / Spanische Hofreitschule
Bir sonraki gün sabah erkenden açılan ve şehir merkezinde bulunan ana saray bölgesine gittik. Bölgesi diyorum çünkü bünyesinde üç-dört müze bir de “İspanyol Binicilik Okulu”nu barındırıyor. Söylememe gerek yok pass buralarda da geçerli. Binicilik okulununun sabah egzersizi 10:00-12:00 arasında. Açıkçası buraya para verip girmiş olmak istemezdim. Evet muhteşem bir salon evet binicilerin üniformaları tavırları çok hoş ama gösteri olarak pek bir şey yok. Belki bize denk gelmemiştir ama 20-25 dakika boyunca klasik müzik eşliğinde salonda at sürüldü. Herhangi ekstra bir hareket vs de yoktu. O yüzden es geçilebilir.
Hofburg: Sisi Museum, Kaiserappartements ve Silberkammer
Buradan hemen karşısındaki “Silberkammer”‘e geçtik. Burada Viyana saray eşrafının gündelik yaşamdan her türlü resmi görüşmede kullandığı tabak, bardak, çatal kaşık koleksiyonunu görüyorsunuz. Ama ne koleksiyon! Altın kaplamalar, özel sipariş porselenler… Gümüş çatal bıçak takımları… Saray eşfrafı kendi arasında bile adab-ı muaşerete oldukça değer verdiğinden sofralar hep kuralına uygun kurulu.
Olması gereken dizilim
Buradan bağlantılı Sisi müzesine ve imparator dairesine geçiyoruz. Sisi, öldükten sonra biraz farklı gösterilerek yüceleştirilmiş bir figür. Hayattayken basından o kadar ilgi gören bir kraliçe olmamış zaten olabildiğince saraydan uzakta kalmaya çalışan melankolik bir kadınmış Elizabeth. Oğlunun intiharından sonra ise tamamen depresif bir moda geçip hayatını siyahlara bürülü bir şekilde geçirmiş. Bir suikaste kurban gidince de tekrar ilgi odağı olmuş.
Kaiserliche Schatzkammer
Çıkışta saray hazineleri koleksiyonu olan “Schatzkammer”e de uğrayarak saray kompleksi içindeki müzelerin hepsini gezmiş oluyoruz. Bu müzede takılan taçlardan giyilen özel kostümlere, çeşitli dini figürlere, takılara farklı farklı koleksiyonlar görebilirsiniz.
Prunksaal der Österreichischen Nationalbibliothek
Buradan çıkışta Ulusal Kütüphane’nin “Görkemli Salon” olarak geçen “Prunksaal”ine gidelim diyoruz. İlk başta ulusal kütüphanenin kendisine giderek yanlış yapıyoruz. Meğer orda Papirüs müzesi varmış. Bu özel salonun girişi başka taraftaymış. Girer girmez muazzam bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Sanki bir film setindeymişinizcesine
Kunsthistorisches Museum / Sanat Tarihi Müzesi
Burası da baba müzelerden bir tanesi. Caravaggio ile açılış yaptık
Davud Golyat’ın Kafası ile
Sonra birden Bruegel’in Babel’ini gördüm! Belçika Güzel Sanatlar Müzesi’nde de birçok eserine denk gelmiştim.
İnci Küpeli Kız’ın ressamı Johannes Valmeer’den de bu tablo mevcuttu:
Sonra birdenbire güzel bir sürprizle karşılaştım. Velazquez’im canım:
Infantin Margarita Teresa 1659 Infantin Margarita Teresa 1656
Ben taa Las Meninas tablosundan bu küçük kıza bir sempati duyuyorum. Görünce neşem yerine geldi.
Leopold Müzesi
Museumquartier içinde yer alan bu müze Viyana’nın en ünlü ressamlarının eserlerini braındırıyor.
Wiener Secession / Viyana Sanatçılar Birliği
Gustav Klimt ve Koloman Moser’in başlattığı bu akım. Egon Schiele ve Oskar Kokoschka gibi ressamları içine alan, mimar Otto Wagner’in de yer aldığı bir oluşum. Koloman Moser’i bazı eserlerini görünce hatırladım ve epey hoşuma gitti.
Klimt Serisi
Death and Life / Gustav Klimt
Egon Schiele serisi:
Selbstbildnis mit gesenktem Kopf Sitzender Männerakt (Selbstdarstellung) Selbstbildnis mit Lampionfrüchten Kardinal und Nonne („Liebkosung“) Der Häuserbogen II (Inselstadt)
Koloman Moser:
Engel Fenster in der Otto Wagner Kirche am Steinhof Plakat Liebespaar
Buradan sonra görmek istediğim son müze olan Schloss Belvedere’ye yola çıkıyoruz. Klimt’in asıl eserleri burada.
Schloss Belvedere ( Upper Belvedere)
Burası fevkalade bir saraycık diyebilirim. Klimt’in en ünlü eserleri burada lakin Judith’i Tokyo’ya ödünç vermişler maalesef onu göremedim.
Klimt Serisi:
Koleksiyonu gezerken, Sisi Müzesi’nde ve Schönbrunn’da çoğu yerde fotoğraf çekmek yasak olduğundan çekemediğim Sisi ve I. Franz Joseph portrelerine denk geldim:
Prater
Bu kadar kültürel geziden sonra bir de eğlence yerine uğramak şart oldu. Viyana’nın ünlü Prater’ine doğru yol aldık. Güney Almanya’da da yılda iki kez büyük festival oluyor. Stuttgart’ta Wasen, Münih’te Wiesn olarak geçen. Viyana’daki Prater’de de epey o ortam var. Şehirle özdeşleşmiş dönme dolaba biniyoruz. Pass burada da geçerli. Dönme dolaptaki kabinlere epey kişi girebiliyor hatta size özel bir kabin ayırtıp romantik bir yemek bile yiyebiliyorsunuz. Şahsen yapanı gördüm!
Yeterince müze gezdiğime emin olduktan sonra :) ertesi gün arkadaşlarla Viyana’nın eski kafelerinden Cafe Central’de buluştuk.Cafe Central
Bu kafeye kahvaltı yapmaya ya da tatlılarından denemeye gidebilirsiniz. Ortamı kubbeleriyle ve avizeleriyle görülmeye değer!
Buradan çıkınca da Viyana’nın ünlü yeme-içme pazarı Naschmarkt’a gittik. Cumartesi günleri saat 14:00’e kadar bir bitpazarı kuruluyor. Bu pazarda yürürken caddede yer alan binaların muhteşemliğine diyecek sözünüz kalmıyor o kadar güzeller!