Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

  • August 2, 2024
  • |
  • Genel
  • |

Sanırım ilk kez lisedeyken okumuştum bu kitabı ve epey de beğenmiştim. Hiç böyle bir Türkçe roman okumamıştım, ve farklı gelmişti. Üzerinden yirmi sene geçmiş, kitap klübünde seçilince tekrar okudum. Bu sefer biraz uzun geldi, sanırım ilk defasında aldığım zevki tam almadım. Ana karakter hikayeye sonundan başlayıp geri dönüş yapıyor ve tekrar sona doğru gelince pat diye bitiyor.

Ana karakter Hayri İrdal’ın uzunca süren aile iliÅŸkileri, üye olduÄŸu ilginç dernekler ve buralarda yığınla geçen bir sürü insan okurken bana vay be ne kurgu olmuÅŸ ne de güzel baÄŸladı sonrasında hissi vermedi. Fakat genel anlamda hikayenin Halit Ayarcı ile tanışma noktasına gelindiÄŸinde aldığı ÅŸekil çok hoÅŸuma gitti. Çünkü o noktadan sonra absürtlükler baÅŸlıyor ve yüzünüzde gülümsemeyle okumaya devam ediyorsunuz.

Kendim Türkiye’nin modernleÅŸme sürecinde çok yer almadığımdan o zamanın kurumlarını, nelerin olduÄŸunu, neden yazarın bu tür bir hicve gitmiÅŸ olduÄŸunu tam anlayamadım. Gerçektende zaman tüneline girip o dönemin ruhuna girmem gerekiyor. Yine de kimsenin iÅŸine gelmediÄŸi için “kral çıplak” diyemediÄŸi, menfaatimeyse neyse ne olarak baktığı bir kurum kuruyor Halit Ayarcı. Ve çok da komik bir ÅŸekilde tüm kadroyu nepotizm ile doldurmaya çalışıyorlar. Hatta öyle bir noktaya geliyor ki o kadar eÅŸ dost akrabaları yok ama kadroda yer var. Halit Ayarcı bir nevi hitap ustası da diyebilirim. KonuÅŸtuÄŸu kiÅŸiyi yönlendirmeyi, dediÄŸini kabul ettirmeyi çok iyi beceriyor. İnanılmaz iyi hayal satıyor ve kurdukları sistem Titan saadet zinciri misali bir piramit zinciri bir nevi. Toplanan paradan herkes nasibini alıyor, böyle olunca da sistemi bozmak kimsenin iÅŸine gelmiyor. Öyle ki eÅŸi dostu akrabasıyla arası pek de iyi olmayan Hayri İrdal’ın birdenbire tüm bu iliÅŸkilerinin iyileÅŸtiÄŸini öyle ki kanlı bıçaklı olduÄŸu halasıyla barıştığını, karısı tarafından ise mazisinin nasıl deÄŸiÅŸtirildiÄŸini görüyoruz. İnandıktan sonra her ÅŸey mümkün, adını koyduktan sonra var olmayan neden var olmasın ki?

Her ÅŸey tamam bir de Hayri İrdal’ın sonlara doÄŸru bir mimar edasıyla bina tasarlaması bunu da kibrit kutularıyla yapması beni benden aldı :D Sonradan öğrendim ki zamanın kibrit kutuları ahÅŸaptanmış ve gerçekten de maketçilik de kullanılıyormuÅŸ.

Etkilendiklerim

Öteden beri Cenab-ı Hakk’ın insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur. Nezd-i İlâhî’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum. s:8

Günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi. s: 25

Çünkü bir yandan yarı ölü bir saati diriltmiş oluyor, öbür yandan da bir insana yaşadığının şuurunu, zamanını hediye ediyordu. s:34

Tabiî… Hayatlarına biraz duygu, istisnaî zamanlar katmak istiyorlar. Herkes kendi boşluğunu bir parça duygu ile doldurmak, kendini süslemek istiyor, fakat musikîden o kadar anlamıyorlar ki, şarkıları güfteleri için seviyorlar. Zavallı Hayri Bey, siz garip bir adamsınız. Sizin bahsettiğiniz ölçüler geçmiş zamanda kaldı. Onlar, hani şu demin söylediğiniz, ustadan ustaya mektuplardı. Şimdi artık o klasik devirde değiliz. İsfahanla Acemaşiranı birbirinden ayırmak kimsenin aklından geçmez. s: 244

Bu yazının muharririne göre Halit Ayarcı efkârıumumiye ile alay eden bir iş adamı, bir sergüzeşçi idi ve ben onun kuklasıydım! s: 305

Radyoda kadın sesiyle yapılan o reklâm özentileri bile bu kadar soğuk olamazdı. İlk önce alay ediyor sandım. Keşke öyle olsaydı. Hayır, ciddî idi. Halbuki çalışmadığımı, çalışacak bir şeyim olmadığını biliyordu. Sadece aklı başında, iyi niyetli, kocasının sıhhatine dikkat eden kadın rolünde idi. Boynuma uzattığı kolunun altında bütün vücudum buz kesilmişti. Kurulmuş bir saatten, bir otomattan ne farkı vardı sanki bunun? s: 324

Hayır, o maziyi düzeltmekle, hattâ güzelleştirmekle meşguldü. Neden olmasın sanki, kendimize daima yaşanacak iklim yaratmaktan başka ne yaparız? s: 328

Felâket senelerimde beni o kadar sıkıntım içinde rahatsız etmemek dirayetini gösterenler şimdi bana
hısım akraba sevgisi ve dostluk gibi yüksek İnsanî meziyetlerin bende de bol bol mevcut olduğunu ispat edebilmem için
lâzım gelen fırsatı vermekte birbirleriyle âdeta göz açtırmayacak şekilde yarışa girmişlerdi. s:349

Asla…. Siz tecrübe kelimesinin hakiki manasını bilmiyorsunuz. Tecrübe sahibi demek, yıpratılmış olmak, muayyen hudutta ve muayyen fikirlerde donmuÅŸ olmak demektir. Bu cins insanlardan bize hiçbir zaman hayır gelmez. s:350

-Hiç tecrübesiz olanları da nasıl bileceksiniz?
-Meselâ hiçbir işte bulunmayanlar…
İşsizliğin tecrübesini yapmış olurlar ki, daha güçtür. İdaresi hakikaten güçtür. Olmaz. s:350

Bu cins beden tatminlerinden tamamiyle mahrum olduğum için araya hafif bir kıskançlık girse bile, bu iki insanın birbirine o kadar ahenkle cevap vermelerini, müşterek harekette her an birleşip ayrılmalarını seyretmek beni hem şaşırtır, hem de tuhaf bir şekilde, kendimden intikam alır gibi mesut ederdi. s:354

Hayatımızın bir devrinden sonra başımıza gelen şeylere o kadar hazırlanmış oluyoruz ki, kederimizi kendi içimizde taşır gibi yaşıyoruz. Ekrem kütüphane dolusu kitapları okuyarak Nevzat Hanıma âşık olmağa
hazırlanmıştı.
Fakat bu hazırlıkla, onun hayatımızda aldığı şekil her zaman birbirini tutmuyor. s:356

Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… Fakat daima ödersiniz… Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz… s: 359

Aziz dostum, siz şifa kabul etmez bir gayrimemnunsunuz… Bu işlerde bilmek ikinci derecede kalır. Yapmak vardır, sadece yapmak!.. Sonra kendi kendine konuşur gibi ilâve etti: s:379

Hayır, onlar da benim gibiydi, hattâ daha beterdiler. Hiç şüphe etmeden hodbindiler. Umumum parası sarf edilirken o kadar cömert, hasbî, kayıtsız şartsız yenilik taraftarı olan, benim eserimle övünen insanlar, şimdi kendi menfaatleri ortaya konunca birdenbire dönmüşlerdi. s: 405

Written by EGe