Ne kitapmış arkadaÅŸ! İsminden dolayı sempati duyarak okuduÄŸum ilk kitabı olan Kızılla Kara veya Kırmızı ve Siyah’tan sonra anlamalıydım aslında benim için biçilmiÅŸ bir kaftan olmadığını! Ama ne bileyim, Parma Manastırı, lisede son sene TM’ye geçince adını sıkça duyduÄŸum dünya klasiklerindendi; test sorularında da çıkardı. Okumasam ayıp olurdu.
İlk deneyimimde tüm çabalarıma karşın 200 küsürlere anca gelebilmiÅŸtim (590 sayfa kendisi). Sonra bir es koydum. Araya onlarca baÅŸka kitap sıkıştırdım hatta  2-3 sene beklettim, kuluçkaya yatırdım kitabı. Demek ki Fransız romanlarında oluyor bu bana. Madame Bovary’i de ilk baÅŸladığımda tam bitirememiÅŸtim; sonra baÅŸtan baÅŸlayıp noktalandırabilmiÅŸtim. Parma Manastırı’nın da zamanı geldi geçiyor diyerek bir heves baÅŸtan baÅŸladım ve 10-15 günde bitirmiÅŸ bulunmaktayım.
Açıkçası kim kiminle ne yapmak istiyoru oturtmanız biraz zaman alıyor ondan ilk 200 sayfada kitabın içine çok giremeyebiliyorsunuz; ilk baÅŸta herhalde savaşı anlatan bir roman olacak derken bir anda ters köşe yapıp sizi Jane Austen vari aÅŸk hikayelerinin içine sokuyor. Tabii ki asla bir Jane Austen’ın yarattığı duygu seli hissini yaratmıyor ama olsun.
Yeğenine aşık bir soylu kadın; onun başarı elde etmesi için elinden geleni ardına koymuyor. Hislerini karşılıklı zannederken bu hayat oyununda bir bakıyor ki yeğeni başkasına tutulmuş. Araya savaşlar, intikamlar, düzenbazlıklar neler neler giriyor. Taht oyunları işte :)