2016 yılında okunacaklar listeme eklemişim bu kitabı. Kimden ilham aldım, nereden araştırdım buldum hatırlamıyorum. İlk anda polisiye gibi gelebilecek ama aslında çözümlemeler üzerine kurulu bir roman bu. İlginç bir anlatım tekniği var. Heyecanlı olaylar silsilesine kendinizi kaptırmışken bir anda kesildiğini ve olayla ilgili çıkarımlar, analizler yapıldığını görüyorsunuz. Bu kesintiler olayın akışında biraz şaşalatıyor sizi.
Bir kafede her sabah kahvaltıda bir çifti gözlemleyen bir anlatıcımız var, anlatıcı kadın ve bu çifte gıpta ediyor. Takıntı haline gelen bu izleme durumu bir gün noktalanmak durumunda kalıyor çünkü bir cinayet söz konusu. Çiftin erkek olanı öldürülmüş ve anlatıcı ilk kez cesaretini toplayıp kadınla bir sohbete girişmiş durumda. Hatta dert yanmak isteyen kadın evine bile çağırıyor anlatıcıyı. Meğer onun varlığının farkındalarmış hatta ona “ölçülü genç” adını takmışlar. Yıllardır izlediği çiftin dünyasına böylece iyice giriyor anlatıcı. Orada ölen kocanın en iyi arkadaşıyla tanışıyor ve etkileniyor. Takriben aralarında bir sevişme ilişkisi başlıyor. Sırf sevişme demeyelim, epey muhabbet eden bir çiftler. Ve anlıyor ki hoşlandığı adam aslında yıllardır izlediği kadına aşık. Yani en yakın arkadaşının karısına. Kendisi de sevişme ilişkisinin yanında bir başkasıyla daha birlikte. Burada bir sürü çıkarım yapıyor anlatıcı. Bu halkaları çözümlüyor. Aslında “kadın” olmasaydı ya da bir anda ortadan kalksaydı belki de seviştiği adam onda bulurdu teselliyi… Ortadan kalkmak, kaldırılmak? Bir sevda uğruna?
Ölüm, ölüm sonrası yas ve gerçeğe dönüşü çok güzel işliyor yazar. Ölümden en çok etkilenen kişinin dünyasının darmadağın oluşunu, kime ne anlatırsa anlatsın yatışamayışını ama yine de eninde sonunda normal hayata tekrar adapte oluşunu ve hatta hayatına yeni insanlar sokuşunu… Bunu anlatırken ölen kişiyle beraber değişen hayatı, insanın yeni bir birey oluşunu, yas tuttuğu ölümün kişiliğinin oluşmasına bir katkı sağladığını anlatıyor. Okuyunca doğru diyor insan, hiç bu yönden bakmamışım. Bir yandan da geçmişte kalan insanların şu anki hayatımızdaki yerini sorgulatıyor. İlk sevgiliniz ne kadar umrunuzda? Hatta bir önceki sevgiliniz hayatınızın neresinde şu anda… Sanki bir yabancı?
Javier Marias bunu bu şekilde anlatırken zamanında yönetmen Ferzan Özpetek‘in buna çok daha farklı bir bakış açısı getirdiğini görmüştüm. Bir röportajında yer alıyordu. Eski sevgililerini hayatından çıkarmıyormuş, onlarla beraber büyüyormuş gibi. Biraz aratınca buldum:
Mesela benim bütün eski sevgililerim hâlâ hayatımdadır. Şuna inanıyorum: Özellikle belli bir yaştan, zamandan sonra hayatından insan çıkarmayacaksın! Tam tersi, insan katacaksın. Örneğin bir adam ve kadın evleniyorlar. Süresi önemli değil ama uzun yıllar bir arada kalıyor ve birbirleri için pek çok şeye katlanıyorlar. Gece kusmaları oluyor, ateşlenmeler oluyor, büyük sevinçler oluyor, cinselliğin en doruk noktası yaşanıyor, dargınlıklar oluyor… Bütün bunlar oluyor. Ama o insanlar bir gün birbirlerinden sıkılıyorlar ve içlerinden biri, bir başkasına âşık olup diğerini bir daha görmüyor. Bu bana tuhaf ve doğaya karşı gibi geliyor. Onu nasıl olur da bir daha hiç görmezsin? Hayatında dursun o insan, bir dostluğun olsun. Çünkü bunlar, her ilişkiyi besleyebilecek şeylerdir; en büyük aşklar ve en büyük dostluklar. En azından ben böyle hareket ediyorum.
Ferzan Özpetek’le hayat, aşk, sanat ve ırkçılık üzerine
Etkilendiklerim
Şimdiyse hiçbirimizin baktığı filan yok, bir an önce uzaklaşıp gitmelerini ve bizi ilgilendirmeyen bu ses sinirimizi yerinden oynattığı için hastanın, kazazedenin, yaralının, ölüm döşeğindeki insanın alınıp götürülmesini, işitme sahamızdan çıkmasını istiyoruz. s:45
Her şeyi sıfırdan anlatabileceği yıpranmamış dinleyici olarak karşısında bulunmam yetiyordu ona. s:56
ve böylece er ya da geç kederli insan bir başına kalır, henüz acısı dinmediği, hala yatıp kalktığı yegane dünya olan o konudan artık bahsedip durmasına izin verilmediği halde, zira bu ıstıraplı dünya dayanılır gibi değildir ve insanın içine dehşet salar. s:56
İnsan o zaman başkaları açısından, herhangi bit mutsuzluğu paylaşmanın belli bir sosyal müddeti olduğunu fark eder, kimse acıyı anlamaya alışkın değildir, bu manzara sadece belli bir süreliğine tahammül edilebilir bir şeydir, s:56
Ve burada birbirlerini terk etmeye cesareti olmayan evli çiftlerden, bunu nasıl yapacağını bilemeyen ya da fazla zarar vermekten korkanlardan söz etmiyoruz: Onlar sorunla yüzleşip makul biçimde çaresini bulmaktansa, gizliden gizliye ötekinin ölmesini arzularlar. s:77
Onsuz var olamayacağımız uyku tutmadığımız varlığımızın bir anlam ifade etmediği gün be gün kelimelerine varlığına bağlı olduğumuz kişi bir an gelir düşüncelerimizde bile yer tutmaz hale gelir ve yer tutacak olsa bir bir müddet sonra omuz silmesinden ibaret olur . s: 98
Vakti zamanında bizi aramasını ya da buluşmayı iple çektiğimiz ilk sevgilimizin yazgısı bizim ne denli umrumuzdadır ki bugün? s:98
”Bi kız’‘, diye düşündüm, komiğime gitmişti, ama alınmıştım da, sevgili, arkadaş, kız arkadaş filan değil. Muhtemelen ne ilktim ne ikinci ne de kelimenin en geniş en muğlak anlamında her zaman devreye giren bir üçüncü olacaktım. … Dünyadaki “erkek”lerin gözünde bir kızdan ibaret olmak bir anlamda kötü geldi bana : s:134