Rüyalardaki deniz kasabaları, İtalyan Rivierası‘nda yer alan Cinque Terre… İsmindeki gibi tam beş köyden oluşuyor Cinque Terre: Kuzeyden güneye: Riomaggiore, Manarola, Corniglia, Vernezza, Monterosso… Daha önce Manarola manzaralı bir t-shirt almıştım; o zamandan beri gitmek isterim…
Bu beş köyün arasında yürüyüş patikaları var, trekking yapmak isteyenler soluğu burda alıyor. Dikkat edilmesi gereken konu ise doğa şartlarından dolayı köyler arası patikaların sık sık yürüyüşe kapanması ve alternatif yolları tercih etmek zorunda kalmanız.
Biz kuzeyden giriyoruz ve Riomaggiore ile başlıyoruz. Rengarenk evler giriyor hemen görüşümüze, içimize ise buram buram Akdeniz havası… Burası La Spezia şehrine en yakın köy. Tek bir ana caddesi, limanı, kayalıklı bir plajı, bir kilisesi, bir kalesi, bir eczanesi ve onlarca restoranı var.
Eğer çok dağ bayır tırmanmak istemiyorsanız ama gelmişken yürüyerek bir deniz havası alayım istiyorsanız Riomaggiore ve Manarola arasındaki aşıklar yolunu yürümenizi tavsiye ederim: Via dell’Amore diye geçen yol yaklaşık yarım saat sürüyor. Maalesef biz gittiğimizde kapalıydı. Biz alternatif bir yoldan gittik ve ayağımda parmak arası terlikten hallice sandaletlerle dağ tepe aştım bir saat boyunca, epey yorucuydu. Yürümek isteyenler ekipmanlı gelsin yani :)
Bu kadar yürüyüşün en büyük hayrını normalde bulunması biraz güç olan Manarola‘nın en ünlü restoranlarından biri olan Trattoria dal Billy’nin tam önüne çıkarak görüyoruz. Hemen öğle yemeği için rezervasyon yaptırıyoruz. (Özellikle yüksek sezonda gidiyorsanız telefonla önceden randevu yaptırmanızı tavsiye ederim). İster balık yiyin ister deniz ürünlü makarnalar. Ama mutlaka ev yapımı şaraplarını deneyin. Restoranın kendi şarabı oldukça leziz.
Manarola beş köyün en küçüğü. Tek ana caddeli, ufak bir limanı olan ve limanından denize girilebilen bir köy. Köylere genel olarak denize girmek için süper diyemem açıkçası ama farklı bir keyif tabii bu manzarada yüzmek:
Manarola, genelde 5terre’yi temsil eden köy olarak biliniyor; çünkü tanıtımlarda kullanılan fotoğrafların birçoğu bu köye ait.
Bkz:
Buradan çıkarak üçüncü durak Corniglia‘ya geliyoruz. Burayı gezebilmek için epeyce merdiven çıkmak gerekiyor (Bir yılın günlerine ithafen 365 adet). Ya da tepeye götüren servisler mevcut. Burası diğer köylere oranla çok daha tepede kaldığından en az turistik olanı diyebiliriz. Denize kıyısı olmadığından buraya tek ulaşım yolu tren ve dediğim gibi köy tepede.
Vernazza yine hem denize girilebilen, hem tepeden seyrine doyum olmayanlardan. Hatta bu beş köyün güzellik kraliçesi deniyormuş ona. Denize nazır bir kilisesi bulunuyor. Rıhtıma inen bir sürü yerli mağazalar olan bir sokağı var. Bu bölgeye ait farklı aromalı dondurmalar var. Köylerde yine bölgeye özel limon, limonçello, şarap vb. bulabilirsiniz (evet biraz pahalı). Vernazza’da da denize girilebiliyor, direkt meydandan da giriliyor köyün kumlu plajları da mevcut. Birçok hediyelik eşya dükkanı var ve en çok çeşidi bulabileceğiniz köy.
Son Cinqueterre durağımız Monterosso al Mare ise en büyük köy diyebilirim. Yeni ve Eski şehir olmak üzere ikiye ayrılmış ve epey uzun kumlu plajı var. Burası biraz daha deniz kum tatili yapayım, çok da tırmanmayayım diyenler için ideal olabilir.
Tüm köyler arasında tren istasyonu mevcut. Fakat trenler saatte bir kez geliyor, o yüzden beş köyü de tek gün içerisinde gezmek istiyorsanız planınızı iyi yapmalısınız. Tren biletlerini trene binmeden makinede işletmeniz gerekiyor, köylerin arası 3-5 dakika da olsa çok sık kontrol yapılıyor ve biletiniz olsa bile işletmediyseniz ceza yiyebilirsiniz. Günlük Cinqueterre kartları bulunuyor. Bu kartlarla paralı trekking patikalarını gezebiliyorsunuz, bu kartların trenlerde geçerli olanları mevcut. Tek seferlik tren ücreti ise €1.6 civarında.
(I found my love) in Portofino
Portofino bunca geziden sonra en sona kaldı. Maalesef bir tren istasyonu da yok. Santa Margarita istasyonu Portofino’ya en yakın istasyon, orada inip meydandan otobüse binmeniz gerekiyor. Portofino 5-6 kilometre içeride kalıyor ve neden “ufak liman” dendiğini otobüs yolculuğunda anlıyorsunuz. Sadece bir otobüsün sığdığı daracık yollardan geçiyorsunuz. Tabii ki bir Akdeniz ülkesi olan İtalya’da otobüs tarifedeki saatte gelmiyor. Gece ilerliyor, bir sonraki otobüsü beklemeye karar veriyoruz. O da gelmez kim bilir? Neyse ki o geliyor ama artık gece yarısı olmuş durumda. Yine de varır varmaz olanca ihtişamıyla Portofino’nun günün her saati çok güzel olduğunu seziyorsunuz. Ufacıcık lüks bir liman burası ve çok sevimli. Castello Brown adında bir kalesi var, biz gece yarısı gidince kapalıydı tabii ama kesin çıkılması gereken bir yer. Bir sürü restoran var etrafta ve her masadan Türkçe kahkahalar süzülüyor. Ne zengin milletiz diyorum… Neyse, çok romantik bir yer gerçekten de, yiğidi öldür hakkını ver :)