Gündüz Vassaf’ın ilk Cennetin Dibi kitabını okumuştum; doğum günü hediyelerimden biriydi. Daha önce yazdığı Cehenneme Övgü kitabını da bitireyim dedim. ’80lerin sonunda yazılmış bir kitap için inanılmaz ileri görüşlü diyebilirim. Fakat beni gerim gerim gerdi! Sürekli kendimi sorguladım durdum. Eleştirdiklerini kendisi hayatında ne derece uygulamış, ne yapmış epey merakımı kamçıladı!
Ancak, oyun oynamayı öğrenirken çocuklar aynı zamanda taraf seçmeyi de öğrenir. Kimin kimi seçtiği ve kimin kim tarafından seçilmediği bir çocuğun yaşamında dramatik önem taşıyan olaylardır… s:121
Seçmek suretiyle, BİZ’i, birçok “biz”lere bölüyoruz. Her şeyi kapsayacak anlamda bir sözcük olduğu halde, biz, genellikle dışlama belirtmek için kullanılır. Biz gerçekte “BİZ” anlamına gelmediği zaman biz anlamına geliyor s:128
Örneğin bir güzellik yarışmasına katılmamayı ya da onu hiçbir şekilde desteklememeyi seçmek, erkek egemenliğini tehlikeye sokar. Erkek egemenliği-sömürüsü- öylesine açıktır ki, yarışmanın adı bile “kadınlar arası güzellik yarışması” değil, sadece ” güzellik yarışması”dır. Düzenlenen her güzellik yarışması ve seçilen her ” kraliçe” , kadının toplumdaki ikincil rolünü ve güzelliği hiyerarşik ve sayısal bir yöntemle ölçme zihniyetini güçlendirir s:129
Özgürlükten korkarız; bizi nereye götüreceği düşüncesi ürkütür bizi. Bu yüzden sözüm ona seçme özgürlüğünü yeğleriz. Bizimle aynı şeyi seçen başkaları da varsa ki her zaman kaçınılmaz olarak vardır, o zaman biz de özgürlüğümüzde kendimizi güven içinde hissederiz s:131
İşçi sınıfı, top, tüfek ve tank yapımındaki kendi katkılarını protesto etmek için bir kez olsun sesini yükseltmiş, bildiri dağıtmış ya da greve gitmiş değildir. …Tarih boyunca hiçbir sendika, işçilerinin silah endüstrisine katkıda bulunmasını protesto için greve gitmiş değildir. Bir saat için bile… Hiroşima’nın bombalandığı ve tüm dünyanın ebediyen değiştiği o 6 Ağustos gününde bile protesto için bir saniye grev yapmamışlarıdır. Her zamanki gibi taraflar, bu kez işçi sınıfı, işini muhafaza etmek ve gelirini artırmak gibi kısa görüşlü çıkarını korumakla yetinmiştir. Çatışma noktaları, temel ilke olması gereken dünyanın ve insanların mutluluğuyla değil, özel çıkarlarıyla ilgilidir s: 137
Toplumun laikleşmesi ve bunu izleyen ateizm de ölüm unutkanlığını güçlendirmiştir Hiç kimse ölüme hükmedemez, ölümü önceden bilemez ve denetleyemez. Doğum kontrolü var. Ama ölüm kontrolü yok. S:158
farklı iki insanın, zevklerden ideolojilerine varınca kadar akla gelen her konuda sonsuza kadar uyuşması nasıl mümkün olabilir? Birlikte olmak neden birbiriyle anlaşmak anlamına gelsin? Özgürlük, uyuşmazlığın bir fonksiyonudur. Hiçbir zaman uyuşmak zorunda kalmama sürecidir özgürlük. S:180
Düğme tümüyle kutsal tümüyle güçlü… Televizyon seyrediyoruz. Ülkenin nefret edilen askeri diktatörü ekranda beliriyor… Onun üzerinde büyük bir gücünüz var. Onu denetliyoruz ( çağdaş bir voo-doo mu acaba?) Düğmeye basarak onu odanın ortasına getiren biziz; düğmeye bir daha basarak onu aynı kolaylıkla yok edebiliriz. S:199
Dinler de, Tanrı aşkı adına kendimize inanmak ve kendimizi yüceltmek içindir. Öyle olmasaydı dinler, insanı en yüce varlık olarak göstermez, tüm canlılardan ve yaşamın uyumundan söz ederlerdi… Hayvanlarla bitkilerin din kitaplarında özel bir yeri yoktur… Hz. İsa bir fili ölüler aleminden çekip çıkarabilir, kör yunusların gözlerini açarak, topal köpekleri iyileştirerek mucizeler yaratabilirdi. Neden kediler kangurularla, karıncılar da insanlarla mucizeler yaratmıyor? Mucizeler bile homo sapiens’in tekelinde s221
Aşkın bu denli çabuk tüketilmesi, hatta herhangi bir şekilde tüketilmesi için hiçbir sebep yok aslında. Burada sorgulanması gereken kafamızdaki aşk kavramıdır. , aşkın buyurduğu özel dil ve adetler yüzünden birbirimize karşı takındığımız tavırdır. Aşka öyle bir üniforma giydirmiş, onu öyle totaliter bir biçimde tanımlamışız ki aşık olma süreci anlık bir şey olmuş çıkmış. s:265