Uzun zaman sonra bir gezi fırsatı daha yakaladım. Epeydir görmek istediğim “Neuschwanstein” ve “Hohenschwangau” kale/saraylarını en sonunda görebildim :) Daha önce dibine kadar gidip öğlen 12’de biletlerin tükendiğini öğrenmiştik. Bu sene hala birçok turist rahat seyahat edemediğinden örneğin Çinliler gibi, aşırı bir yoğunluk yaşamadan gidebildik ben yine de önlemimi alıp biletleri 1 ay öncesinden aldım.
Hazır oralara kadar gelmişken görmek istediğim birkaç noktayı daha geziye bağladım. Biri turkuaz rengiyle gönlümü çalan Eibsee, bir diğeri ise direkt dibindeki Almanya’nın en yüksek zirvesi olarak kabul edilen Zugspitze dağı.
Kaleler bölgesinde aynı alan içinde gezilebilecek 3 yer var. İsteğinize göre kombin biletler yapmışlar.
Mayıs 2022 tarihli önceden alınan online bilet fiyatları şöyle (online alınca mekan başı €2.5 ekstra alıyor, fakat önceden almazsanız da biletlerin tükenme riski çok yüksek):
- Königsticket (Kral Bileti) €37 = Schloss Neuschwanstein (Neuschwanstein Kalesi) + Schloss Hohenschwangau (Hogenschwangau Kalesi)
- Prinzenticket (Prens Bileti) €29 = Museum der bayerischen Könige (Bavyeralı Krallar Müzesi) + Schloss Neuschwanstein (Neuschwanstein Kalesi)
- Wittelsbach-Ticket (Wittelsbach Bileti) €33.5 = Schloss Hohenschwangau (Hohenschwangau Kalesi) + Museum der bayerischen Könige (Bavyeralı Krallar Müzesi)
- Schwanenticket (Kuğu Bileti) €48.5 = Schloss Neuschwanstein (Neuschwanstein Kalesi) + Museum der bayerischen Könige (Bavyeralı Krallar Müzesi) + Schloss Hohenschwangau (Hogenschwangau Kalesi)
Ben iki kaleyi içeren “Kral Bileti” ni tercih ettim. Kaleleri rehbersiz gezemiyorsunuz. Sesli rehber olan tur bile seçseniz bir rehber size eşlik ediyor. Biletleri alırken hangi saatte gireceğinizi seçmeniz gerekiyor. Bu yüzden ilk önce park yerine daha yakın olan “Hohenschwangau Kalesi” turunu ayarladım, daha sonrasına “Neuschwanstein Kalesi”ni koydum. Müzeyi gezmedik ama müze için bir saat seçmek gerekmiyor.
Hohenschwangau Kalesi’ne yürüyerek ya da faytonla ulaşabilirsiniz. Fayton ücretleri yokuş yukarı €5,5, iniş €3 şeklinde. Buraya otobüs yok ama yürümesi & çıkması rahat. Bu kalenin tarihi 12.yy’a kadar geri gidiyor. 16.yy’da Bavyera Kralı’na satılıyor, el değiştire değiştire 19.yy’a kadar geliyor. 1833’te neogotik olarak mimar Domenico Quaglio tarafından baştan yapılıyor. Kaleyi gözde yapan unsurlardan biri de içinde Lorenzo Quaglio ve Michael Neher gibi ressamlar tarafından yapılmış 90 adet duvar resmi bulunması. Bu resimler Schwangau’nun tarihini ve Ortaçağ Alman romantizmini konu alan Parzival, Kuğu Şövalyesi Lohengrin gibi hikayeleri konu alıyor. Daha sonra bu kalede bu hikayelerle büyüyecek olan 2. Ludwig, Richard Wagner’ın hem Lohengrin 1848 hem de Parsifal 1882 operalarına sponsor oluyor.
Sarayın yatak odaları epey dikkatimi çekti. İlki Kraliçe Marie’nin oryantal esintili yatak odası. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu deniz kenarlarını içeren tablolar var. Çanakkale’den tutun İstanbul’un dört bir yanından. Büyükdere’nin bile tablosu var… Bunlar da Kral Maximilian’ın 1832-1833 arası yaptığı Yunanistan ve Türkiye’ye yaptığı ziyaretlerini konu alıyormuş.
Maximillian’ın odası ise epey dişi geldi bana. Meğer “Kudüs Kurtarıldı” / La Gerusalemme liberata olarak geçen İtalyan Rönansı şiirinden sahnelermiş duvardakiler.
Neuschwanstein Kalesi ise epey bir tepede, buraya yine yürüyerek ulaşabilirsiniz. İnternette 40 dk yazıyor ama biraz antremanlıysanız 25-30 dk içerisinde de çıkabiliyorsunuz. Ya da otobüs ve fayton seçenekleri var. Otobüsler git-gel toplam €3.5, faytonlar kişi başı tepeye çıkış €7, iniş €3,5. Fayton ve yürüyüş yolu paralel. Faytonun bıraktığı yerden biraz yürümek gerekiyor.
Otobüs ise sizi biraz yürümenizi gerektirecek bir noktaya bırakıyor. Buranın tam girişinde ünlü fotoğrafların çekildiği Marienbrücke var, maalesef biz ordayken kapalıydı. Duraktan kale girişine doğru yürürken enfes manzaralı bir yoldan geçiyorsunuz, tüm doğa, göl, yapılar ayaklarınızın altında.
2. Ludwig’in yapımını başlattığı kaleyi saray ressamı Christian Jank tasarlıyor. 1869’da başlayan inşaat 1886 gibi sona eriyor.
Bir tura canlı rehberle Almanca, diğer tura sesli rehberle İngilizce olarak katıldım. Ne hikmettir ki Almanya’nın en turistik yerinde hala Türkçe seçeneği yok. Şu zamana dek tek Bergama Müzesi / Pergamon Museum da gördüm, o da herhalde biz menşeili diye. İki kalenin içi de çok güzel, ama Neuschwanstein’ınki bir başka güzel bence. En çok etkilendiğim yer Bizans konseptli, taht odası oldu. Hatta Aya Sofya’dan esinlenmiş, tasarım Eduard Ille ve Julius Hofmann tarafından yapılmış. İçeride foto çekimi yasak olduğundan internetten şu fotoları buldum. Lapisi sütunlar ve tavanın yeşil/mavi rengi efsaneydi.
Bir diğer etkileyici oda ise “Singer’s Hall” olarak geçen “Şarkıcılar Salonu” bu salonun bitişinde tüm bir duvara orman resmi yapılmış, o kadar güzel ve masalsı bir hava katıyor ki anlatamam!
Buradan konaklayacağımız noktaya doğru yola çıkıyoruz. Avusturya – Tirol bölgesinde bir otel seçtim. Otele geçmeden de Lähn’de bulunan Dorfstüberl’de yemek yiyoruz. Burası yüksek puan almış lokal lezzetler sunan bir köy restoranı.
Daha sonrasında konaklama yerimiz Bichlbach’a geçiyoruz, mekanımızın adı: Ferienwohnungen Hirschen. Sağ olsun bizi upgrade de etmiş otel müdürü. 2+1 dairelerde, kahvaltı dahil, etraftaki yerlere nazanran uygun bir fiyata konaklıyoruz. Odaların balkonundan aşağıdaki manzara gözüküyor. Yeşil ve dağlık :) Sabah kahvaltısı da oldukça tatmin edici olduğundan oteli tavsiye ederim.
Ertesi gün ver elini Eibsee! Eibsee merak ettiğim bir göldü çünkü fotoğraflarda hep turkuaz rengi suyuyla ön plana çıkıyor. Mayıs sonu olmasına rağmen hava yağmurlu be kapalıydı, yazın yüzülebiliyor da.
Göl kenarında bulunan Eibsee Pavillion’da kahve-tatlı arası yapıyoruz. Göle nazır oturabiliyorsunuz.
Sonra da önceden biletini aldığımız Zugspitze Teleferiğine geçiyoruz, direkt Eibsee’den başlıyor. Teleferik ücreti biraz tuzlu kişi başı gidiş-dönüş €63. Fakat 10 dk içerisinde 2.962 metre yukarıdasınız. İsterseniz fiyata dahil olarak tepeden bir aşağı nokta olan “Buzul/Glacier/Gletscher” kısmına inebiliyorsunuz.
Yukarıda ise zirve epey puslu olduğundan pek bir şey göremiyoruz. Hava ise -5 dereceye düşüyor. Zirvede Avusturya sınırına geçebiliyorsunuz.
Zirvede aynı zamanda bir restoran bulunuyor, orda yemek yiyoruz, bir anda 10 dakikalığına güneş açıyor, o ara cam pencerelerden tepelerin ve Eibsee’nin tekrar bir fotoğrafını çekiyorum:
Açıkçası zirveye kadar çıkıp manzarayı görememek biraz talihsizlik fakat elinizde olan bir şey değil pek. Teleferik ücreti de ucuz değil ondan değdi mi bilmiyorum ama Almanya’nın en yüksek tepesine çıkmış olduk :)