Tehlikeli Oyunlar

Tehlikeli Oyunlar

  • November 5, 2021
  • |
  • Genel
  • |

Tutanamayanlarla baÅŸladığım yola Tehlikeli Oyunlar’ı da okuyarak devam ettim. Sankt Georg Mezunları Kitap Klübü’nde bu ay için seçtik, benim de okunacaklar listemdeydi yanımda da vardı, fırsat bu fırsat oldu. Okunması öyle kolay bir yazar olduÄŸunu düşünmüyorum OÄŸuz Atay’ın.
Atay, Hamlet ve İncil’den etkilenmiÅŸ bu kurguyu oluÅŸtururken. Kurgu, hatta “Üstkurmaca” olarak tanımlanan kategoriye giriyor.
BaÅŸ kahraman Hikmet’in gerçekte neyi yaÅŸadığını pek anlayamıyorsnuz. Hangisi fanteziydi, hangisi rüyaydı, hangisini Hikmet kafasında manipüle etti, bu sınırların çizgileri yok. Bu tip okumalarda o yüzden özet geç dendiÄŸinde zorlanıyor insan. Bir nevi “fight club“vari, zaten ilerleyen bölümlerde Hikmet I, II, III, IV, V gibi Osmanlı padiÅŸahı tadında ya da İngiliz kralı da diyebiliriz sürekli yaptığı İngiliz göndermerlerine dayanarak, farklı versiyonları ortaya çıkıyor hatta bazı “sahnelerde” Hikmetler birbiriyle çatışıyor.
Bilinç akışı ile üstkurmacanın birleÅŸmesi ise tam evlere ÅŸenlik bir durum ortaya çıkarıyor. Kitap içerisinde bu akıştan çıkarak anlattığı birkaç bölüm var. Biri içinde Sevgi karakterinin hayatının anlatıldığı bölüm sanki gerçekliÄŸi olduÄŸu gibi yansıtmış gibi. Düz yazı gibi zorlanmadan okunuyor, burada da yazarın eski Türkçe’ye hakimiyetini görüyor insan. Hem yeni Türkçe cümleler kurabilip hem de aÄŸdalı Osmanlıca cümleler kurabilmesi bu iki kuÅŸak arasında köprü olan nesilden olduÄŸunu hissettiriyor insana.
Bir baÅŸka dikkatimi çeken ÅŸey ise eski yazım kuralları tutulmuÅŸ. Mesela günümüzde, fiillerin mastar hallerine ek geldiÄŸinde, bir nevi isim-fiil olduklarında ve sesli harfle baÅŸlayan bir ek aldıklarında, yumuÅŸamayı ÅŸu ÅŸekilde yazıyoruz: “yapmaya, etmeye”, fakat eskiden “yapmaÄža, etmeÄže” yazılıyordu.

Etkilendiklerim

YataÄŸa uzandı; yemek odasını, odada bulunan ve kısa bir süre için akrabası olan ve artık hiçbir ÅŸeyi olmayan insanları düşündü… Damat sevgisi, albayım, insan sevgisine oranla çok kısa sürüyor. s:32

Küçük oyunlara gelmemek için bu gecekonduya taşındık, büyük oyunlar oynayacağız. s:71

Karım düşündüğü için, ev işlerini de ben görüyordum albayım. Çok düşünceli kadındı: Durmadan düşünürdü. s:90

Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür. Birimi var mı Hikmet Amca? Birimi insandır. s:109

Fakat ülkemizde en çok yetişen, köylüdür. Köylü, bütün iklimlerde yetişir. Köylünün yetişmesi için, çok emek vermeye ihtiyaç yoktur. Köylü bozkırda yetişir yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. Çabuk büyür, erken meyve verir. Kendi kendine yetişir, kendi kendine meyve verir. Biz köylüleri çok severiz. Şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız. s:111

Mingayrihaddin hikayeler yazmış. Seni onla tanıştırmak istiyorum. Mingayraddin ne demek? Benim böyle ÅŸyler yazmaya hakkım olmamakla beraber bir zamanlar gençlik rüzgarlarının esintisine kapılıp, demek” s:193

Onları karıştıran insan ihtirasıydı. İhtiras kelimesini düşündü Sevgi, bir süre. Hayır, düşünmedi: Hayvanat bahçesine ilk defa götürülmüş bir çocuk gibi baktı bu vahÅŸi kelimeye. İhtiras, basitlik ve bayağılıktı. İhtiras, babasının gülünç tavırlarla giyinip sokak diÅŸilerinin peÅŸinden koÅŸmasıydı. İhtiras, Selim Bey gibi bir insanın bile, onu yüzüstü bırakan bir kadın için, gece yarılarına kadar kan ter içinde koÅŸuÅŸmasıydı… İhtiras, Sevgi’den çok daha güçlü insanların sonunda bu küçük ve güçsüz ve üşüyen kızdan daha bitkin, daha yorgun düşmesiydi. s:197

Bu kadınlar Sevgi’ye, evde hasta ve yalnız yatan annesine ve onların babasız-kocasız-savunmasız bırakılmalarına aldırmadan kocalarıyla birlikte nasıl böyle kayıtsız dolaşabiliyorlardı? Masum ve zavallı insanların başlarına gelen talihsizlikler için ortak bir sorumluluk duyulmamalı mıydı? s:201

Toplum içinde bir yer alabilmek için, her zaman tam kadro ile blunmak gerekiyordu: Anne, baba, hatta kardeÅŸler ve hatta minimum sayıda akrabalar (teyze, dayı, hala, amca, yeÄŸenler v.b.)… Oysa insanın dedelerinin, büyükbabalarının, babaannelerinin ve büyükannelerinin bile saÄŸ olması gereken bir yaÅŸtaydı: On sekiz yaşındaydı. s:204

Süleyman’la Leyla Hanım’ın arasındaki anlaÅŸmazlık mutlaka geçiciydi, böyle sessizce eriyip giden iki varlığın temelde bir çatışması olamazdı. Selim Bey’e göre bu insanlar asıl çatışmayı sezecek kadar ileri görüşlü deÄŸillerdi sadece. Asıl çatışma, Süleyman Turgut Bey ile, karısının çevresinde ona bir mezarlık yer bırakmayanlar arasındaydı. Dönüşlerinde, yol boyunca söylendi durdu: Biletleri, daha satışa çıkmadan kapışıyorlar. Kendileriyle birlikte karılarına, çocuklarına, bütün sülalelerine mezar satın alıyorlar. Bu ne biçim anlayış? Sen her zaman kuyruÄŸun arkasında kalıyorsun: Bir sinemaya gidemiyorsun, bir fincan kahve içemiyorsun, doÄŸru dürüst ölemiyorsun. Hep tetikte olacaksın, hep ilerisini düşüneceksin. s:218

Kiminle evleniyorsun? diye sordu telaÅŸla. Hikmet, bu telaşı beÄŸenmedi, ona kimse güvenemiyordu. “Bir kadınla”, diye homurdandı cevap olarak. Süreyya Hanım, Demek kız deÄŸil, bir kadın, diye üzüldü. s:237 (Kız mıdır kadın mıdır mevzuu taa o zamanlardan)

Şimdiki gençler, sadeliği her zaman bir meziyet zannediyorlar. s:280

Schlick: İsa’nın sözlerini hatırlayın: Ben size derim ki: EÄŸer bir insan kadının birine arzu bile bakarsa, kalbinde zinayı zaten iÅŸlemiÅŸtir. Cezası da göz çıkarma. Kanunda bir madde vardır sanıyorum. Komiser: Sanmıyorum efendim.Schlick: Bundan sonra konulmalı o halde. Ceza kanunumuzda büyük boÅŸluklar var. İsa öleli ne kadar oluyor; demek hala bir tedbir alınmamış. s:285

Belki ben, efsanenin heyecanı içinde, ıssız bir adaya düşmüş zavallı bir ruh gibi, karaya çıkacak ilk canlıyı bekleyerek seninle karşılaştım. İngilizler, adada yaşadıkları için, belki de bu özlemi daha iyi belirtebilirlerdi. Ben, mutlak yalnızlığı ancak hayal edebiliyorum. s:327

Fakat bunu öyle bir ÅŸekilde yapıyorsun ki, bütün mahviyetkar görünüşüne raÄŸmen haysiyetini korumayı ve sana karşı cephe alınmamasını beceriyorsun bu arada. İnsan senin hakkında ne düşüneceÄŸini bilmiyor. Karşı tarafı yeteri kadar kötülemediÄŸin için, seni dinleyenler, senden yana olmuyorlar. Hiç olmazsa, içlerinden seni küçük görmelerine seni beÄŸenmemelerine sebep olacak kadar da açığa vurmuyorsun kendini. Seni ne yapsınlar? Mütercim Arif’in dediÄŸi gibi: “Nev-i beÅŸer maiÅŸetini merak ve tecessüsle temin eder” s:333

Ha-ha. Beni korkutmaya çalışıyor. Benim dışında var olduğunu göstermek için elinden geleni yapıyor. İnsan kendine de karşı olamaz mı? Ha-ha. Sen, kendime karşı bensin. s:355

Beni olduğum gibi kabul ediyor. Sen, yalnız iyi programlarımı dinlemek istedin. Alaturka çaldığım zaman düğmemi kapatmak istedin. Belki gerçek canavar ben değilim. s:388

Yumuşak bir yerdeydin. Sert köşelere çarpmaktan yorulan aklımın durgun ve sürekli bir aşk içinde ancak seninle birlikte dinleneceğini biliyordum. s:419

Futbol maçlarındaki geçici başarılarımıza güvenmeyelim; göreceksiniz, zamanla gene onlar kazanacak. s:448

Written by EGe

1 Comment

  1. Esra

    Ne güzelmiş bu blog, neden arada bahsetmedin acaba. Seçtiğin cümlelerden de kitabın tarzı iyi anlaşılıyor. Türkçe kitaplar nedense konuşma diline nazaran komplike bir dille yazılıyor, okumak çaba istiyor. Her zaman uğraşmak istemiyorum. Ama kitap hakkında yorum okumaya her zaman hazırım, eline sağlık Ege.

Comments are closed.