Yunan bir yazardan okumayalı epey olmuştu. En son Leonis‘i okumuştum sanırım…Kazancakis’in bu romanını da kendisini de çokça duymuştum kısmet 2015’eymiş. İşin ilginci kitabın 40. sayfasındayken kaybetmem sonra tekrar sipariş verip almam oldu. O yüzden biraz gecikmeli bitirebildim. İki kere Girit’e gidip de Kazancakis Müzesi’ne gitmemiş olmamın da ayıbını yaşıyorum.
Kazancakis şahsına münhasır biri, dokuz farklı yılda on dört kez Nobel’e aday gösterilip 1957’de Albert Camus’ye kaptırmış. Yazdığı “Günaha Son Çağrı” isimli eserden sonra Rum Ortodoks Kilisesi tarafından dinden aforoz edilmiş. Şahsen dinden aforoz edilen bir Madonna’yı biliyordum sadece “Like a Virgin” ile, şimdi de Kazancakis eklendi listeye.
Alexis Zorba isimli romanın kahramanı ise Kazancakis’in beraber madencilik yaptığı George Zorbas isimli gerçek bir karakterden yola çıkılarak oluşturulmuş. Bu karakter gerçekten de hayatı iliklerine kadar yaşayan, “çok okuyan mı bilir çok gezen mi” sorularına TABİİ Kİ DE YAŞAYARAK ÖĞRENEN cevabını suratınıza çarpan, feleğin çemberinden geçmiş, ırk-din-millet-vatan kavramlarından sıyrılmış ve anı yaşayan altmışlarına yakın bir Makedon. Ne yaşayacaksak dibine dek yaşayalım kafasında olan Zorba ile kendini hayattan çekilerek hatta inzivaya girerek yaşamayı benimseyen Buddha felsefesine adamış “Patron” nasıl anlaşacak?
“Olgunlaşmamış bir beyin, gün görmemiş bir ten” olarak tanımlıyor Zorba patronunu (s:37) fakat ikisi de birbirlerine çok şey katıyorlar. Biraz farklı kutuplar olsalar da beraberlikleri uyumlu sürüyor. Biri deneyimleriyle hayatı yaşamışken diğeri yaladığı mürekkep üzerinden değerlendiriyor olayları.
Zaman zaman çapkın…
Patron: “Azizlerin hayatını anlatan kitaplara göre, vaktiyle bir havari, bir kadını görüp baştan çıkmış ve bir balta kapıp…”
Zorba: “Elinin körü! Onu kesmek ha? Yok olasıca aptal! Yahu, o mübarek hiçbir zaman engel olmaz ki…”
Patron: “Nasıl? Bal gibi engel olur işte.”
Zorba:” Neye?”
Patron: “Gökler hükümranlığına girmene…”
Zorba:”Budala” “O, cennetin anahtarıdır, be!…” s:32
Zorba: “Eğer Tanrı da senin yolundan gitseydi patron, Meryem’e hiçbir zaman yanaşmaz, İsa da hiçbir z
aman olmazdı. Ban Tanrı’nın yolunu sorarsan, Meryem’e giden yol olduğunu söylerim sana. Meryem, duldur”. s:140
Zorba: “Namussuz kadınların müthiş bir burunları olduğunu ve hangi erkeğin kendilerine hasretlik çektiğinin, hangisnin ise nefret ettiğinin kokusunu hemen aldıklarını söylemek istiyordum da az daha freni salıverecektim.” s:176
Kadın algısı
Zorba: “Kadın serin bir kaynaktır, eğilip yüzünü görürsün ve içer, içersin… Kemiklerin gıcırdar. Sonra, susamış olan bir başkası gelir, o da eğilir, yüzünü görür ve içer. Sonra bir başkası… Kaynak bu demektir, kadın da bu demektir.”
Zorba: “Gündüz iş içindir, dedi; gündüz erkektir. Gece eğlence içindir; gece kadındır. Birbirine karıştırmayalım!” s:201
Zaman zaman isyankar…
Zorba: “Ee patron,rica ederim karışma, ben yapıyorum sen yıkıyorsun. Bugün yine onlara neler söylüyordun? Sosyalizm ve fasa fiso!… Sen vaiz misin, yoksa kapitalist mi? İkisinden birini seçmen gerek!” s:73
Patron: “Yeter artık, Zorba!” “Herkes kendi yolunu izler. İnsan bir ağaç gibidir. Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu? Öyleyse sus.” s:140
Zaman zaman düzenbaz!
Patron:”Sen paraları çarçur ettiysen Meryem’im suçu ne?”
Zorba: Suçu var. Hem de çok… Evet Oğlu Tanrı’yı o yaptı: Tanrı da beni yaptı ve bildiğin araçları verdi; o kahrolası araçla da , nerede bir dişi görsem başımı döndürecek ve kesemi açacak hale soktu beni. Anladın mı? Onun için Meryem sorumlu, hem de çok sorumlu. Bırak ödesin!” s:230
Anın tadını çıkaran
Zorba:”Bir gün küçük bir köyden geçiyordum. Çok ihtiyar, doksanlık bir adam badem ağacı dikiyordu. “Ee dede, badem ağacı mı dikiyorsun?” dedim. O, eğilmiş olduğu halde bana baktı ve: “Ben ölümsüzmüşüm gibi hareket ederim” dedi. Karşılık verdim: “Bense, her an ölecekmişim gibi davranırım!”.
Ama her zaman bir filozof!
Zorba: “Ne makine şu insan be , içine ekmek , şarap , balık , turp koyuyorsun, iç çekmeleri , gülüşler ve düşler çıkıyor. İmalathane! Sanırım beynimizde konuşan bir sinema var” s:287
Zorba, özellikle dini ve vatan kavramını çokça sorguluyor…
Zorba: ” ‘Vatanım’ diyorsun… Kâğıtlarının sana söylediği, incir çekirdeğini bile doldurmayan o boş sözlere kulak asıyorsun… Sen beni dinle; vatan var oldukça insan canavar kalacaktır, evcilleşmez canavar… Ama, şükür tanrı’ya, kurtuldum, geçti! Ya sen?” s:247
Zorba: Allah’ı her maskenin arkasında ayırt edebilene ne mutlu! O, bazen bir bardak serin sudur, bazen dizlerimizde oynayan bir oğul, bazen çapkın bir kadın, bazen da küçük bir sabah gezintisi. s:230
Zorba: “Kızma patron. Hayır, hiç bir şeye inanmam ben! Eğer insana inansaydım, Allah’a da, şeytana da inanırdım; bu da büyük bir sorundur. O zaman, işler karışıyor ve başım belâya giriyor, patron”
Özgürlük?
Zorba: “Hayır özgür değilsin.” dedi “Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun. İpi koparmadın mıydı da…” sayfa:336 323?
Girit’de Iraklio’da mezarı bulunan Kazancakis’in mezarı üzerinde ne yazsa iyi?
Hiçbir şeyden korkmuyorum, hiçbir şey ummuyorum, özgürüm!
Δεν ελπίζω τίποτα, δε φοβούμαι τίποτα, είμαι λέφτερος.