Suç ve Ceza

Suç ve Ceza




İşte o an…

Rus Edebiyatı klasiklerime Suç ve Ceza ile devam ettim. 3 hafta içerisinde de romanı bitirdim. Epey sürükleyici ve rahat okunan bir kitap. Zaten genel anlamda zor okunan bir Rus klasiği hatırlamıyorum. Sadece Bulgakov‘un Usta ve Margarita‘sı epey iddialıydı.

Olay, üniversitedeki etik derslerinde de karşımıza örnek olarak çıkabilecek bir durumun bir varyasyonu üzerine inşa edilmiş. Ya da daha somut bir örnek vermek gerekirse; “Tramvay Problemi” tadında… 1967 yılında (yani bu romanın yazılmasından 100 sene sonra) filozof Philippa Foot bir deney tasarlamış:

“Bir demir yolunda ilerleyen ve frenleri bozulan tramvayın bir makasa yaklaştığını hayal edin. Makas ana yoldan ayrılan ikinci bir yola geçişi sağlıyor. Ana demir yolunun üstünde tramvayın yaklaştığından habersiz beş işçi var. Siz de demir yolu makasının hemen yanında onu değiştiren kolun önündesiniz. Eğer kolu çekerseniz tramvay ikinci yola geçecek ve böylece o beş kişinin hayatını kurtarmış olacaksınız. Ancak ikinci yolun üstünde de bir kişi var ve siz makas değiştirince bu kez o kişi ölecek. Şimdi, diğer yola geçebilirsiniz ve beş kişi yerine bir kişiyi öldürebilirsiniz. Böyle bir durumda ne yaparsınız?

Aslında “Suç ve Ceza”daki durum birebir bu değil, evet. Kim ölse daha iyi olur durumu yok. Yine de yazar kendi kafasında yapacağı eylemi böyle bir etik inanca oturtarak haklı çıkarıyor. ZALIM dünya eşitsizlik, kimi yoksul kimi zengin, bu haksızlık dürtüsüyle kendisini doldura doldura böyle bir aksiyon alıyor fakat zihnini yeteri kadar eğitmemiş böyle bir şeyin altından manevi olarak kalkabilmek için.

Kocakarının manastıra bırakacağı parayla girişilebilecek, düzeltilebilecek yüzlerce, binlerce iş… Yaşamları yoluna girecek yüzlerce, binlerce insan; yoksulluktan, çürümüşlükten, yok olmaktan, ahlak bozukluğundan, cinsel hastalıklar yüzünden hastanelere düşmekten kurtulacak onlarca aile… Bütün bunlar o kocakarının parasıyla olacak…. Öldür onu, al paralarını, git insanların yararına kullan… Binlerce yaşamın yok olmaktan, çürümüşükten kurtulmasına karşılık bir yaşam…
Bir ölüme karşılık yüz yeniden doğuş….

s:101


Bir noktada sözde kendi geleceğini garantilemek hedefini taşıyor ama bununla alakalı da bir adım atabilecek psikolojide değil. Çaldığı parayı herhangi bir amaç uğruna kullanmıyor bile…

Bir yandan da kan dökmeyle ilgili ilginç yorumları var. “Napolyon, binlerce kişinin kanını döküyor ama bir suç sayılmıyor; “yüce bir amaça hizmet ediyor” gibi gibi. Zafer sizde olunca yaptıklarınız hoş görülür mesajı veriliyor. Bu mesajı başka nereden hatırlıyorum diye düşününce Talat Paşa‘nın Ermenilerle ilgili Halide Edip Adıvar‘a yazdığı mektubu hatırladım:

“Bana bakın Halide Hanım,ben de en az sizin kadar iyi kalpliyim, insanların acı çekmesi geceleri beni de uyutmuyor. Ama bu kişisel bir şey ve ben kendi hassasiyetlerimi değil, kendi halkımı düşünmek için yaşıyorum. …Balkan Savaşı sırasında katledilen Türklerin ve Müslümanların sayısı daha az değildi, ama dünya suçlu suçlu sessizliğini muhafaza etti. Bir ulus kendi menfaatleri için en iyi olanı yaptığı ve başarılı olduğu sürece dünya ona hayran olur ve yaptıklarının ahlaki olduğuna inanır. Ben de yaptıklarım için ölmeye hazırım ve biliyorum ki bunun için öleceğim.”

Kitap bazı noktalarda ilginç tesadüflerle karşımıza çıktı, mesela Sonya’nın kapı komşusunun kitabın baş kahramanı Raskolnikov’un kardeşine sevdalı adamın çıkması gibi gibi. Hikaye örgüsünün işleyebilmesi için bu tip tesadüflere yer verilmiş. Biraz göze batıyor bence bu durum…

VINTAGE 1975 CRIME AND PUNISHMENT DOSTOEVSKYLEATHER BOOK CLASSIC RUSSIAN  NOVEL | eBay


Bir başka dikkatimi çeken durum ise İncil göndermeleri oldu. Sonra biraz düşündüğümde Sonya karakterini Magdalalı (Mecdelli) Meryem’e benzettim. Tek ben benzetmemişim :) Benzetme sebebim ise iki karakterin de fahişe olarak nitelendirilmesi ve iki karakterin de “diriliş”e tanıklık etmesi. Magdalalı İsa’nın dirilişine, Sonya ise Raskolnikov’un… University of British Columbia’nın bir kaynağında ise geçen tüm karakterlerin İncil’deki hangi karakterle parallellik gösterdiğini incelemişler. Burada ise Sonya karakteri, romanın farklı bölümlerinde ise Azeriyeli (Bethany) Meryem’e hem de İsa’ya benzetiliyor…

Bu arada birisi üşenmemiş enflasyonu, döviz kurunu da hesaplayarak hedeflenen 3000 rublenin bugünkki dolar karşılığını bulmuş, aşağı yukarı ~$52k ediyor…

Bu arada epey detaylı bir yazı buldum, baya beğendim.

Etkilendiklerim

Ah o Sonya! Ne güzel bir hazine bulmuşlar! Yararlanıyorlar! Güzel güzel yararlanıyorlar! Alışmışlar. Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır! s:61

özellikle yokluk çekmiş bir kız almayı düşündüğünü; çünkü kocasının karısına hiçbir biçimde borçlu olmaması gerektiğini, kadının ise kocasını velinimeti olarak görmesinin daha uygun olacağını söyledi. s:71

Kocakarının manastıra bırakacağı parayla girişilebilecek, düzeltilebilecek yüzlerce, binlerce iş… Yaşamları yoluna girecek yüzlerce, binlerce insan; yoksulluktan, çürümüşlükten, yok olmaktan, ahlak bozukluğundan, cinsel hastalıklar yüzünden hastanelere düşmekten kurtulacak onlarca aile… Bütün bunlar o kocakarının parasıyla olacak…. Öldür onu, al paralarını, git insanların yararına kullan… Binlerce yaşamın yok olmaktan, çürümüşlükten kurtulmasına karşılık bir yaşam… Bir ölüme karşılık yüz yeniden doğuş…. s:101

Ayrıca toplumsal dengede bu veremli, aptal acımasız kocakarının yaşamının ne anlamı olabilir ki? Bir bitin ya da hamamböceğinin yaşamından fazlası olamaz. s:101

Edebiyatçının teki yemiş içmiş, sıra hesabı ödemeye geldiğinde para vermek istememiş. “Ben” diyormuş, “gazetede yazacağım sizi.” s:137

“Ama burada gerçekten de orijinal olan şu (dehşetle görüyorum,senin kişisel düşüncendir bu) şu, beni bağışla, büyük bir ısrarla savunuyorsun bu düşünceyi … vicdanın izin verdiği kanın dökülmesini olağan karşılıyorsun. Yazının özü bu sanıyorum … Vicdanın izin verdiği kanın dökülmesine izin… bence resmen, yasal yolla kan dökülmesinden de korkunç bir şeydir.” s:317

Hem sonra söyler misin bana… böylesine bir yüz karası, böylesine bir bayağılık nasıl oluyor da tam tersi olan kutsal duygularla bir arada bulunabiliyor senin içinde? s: 382

Bunlar şunun bunun için değil, yalnızca acı çekmiş olmak için acı çekerler. Anlayacağınız, acı çekmek, daha çok da devletten gelen acıyı çekmek isterler… s:529

Sonunda, kadın yüreğini esir almakta en etkili, en sağlam şeye (hiçbir zaman hiç kimseyi yarı yolda bırakmayan, ayrımsız her kadını kesinlikte etkileyen şeye) başvurmuştum. Bunun ne olduğu herkesçe bilinen bir şeydir: Pohpohlama. İçtenlikten zor, pohpohlamaktan daha kolay bir şey yoktur yertüzünde. ..553

Pohpohlama ise ne denli sahteyse, o denli hoş olır, hazla dinlenir. Gerçi kaba bir hazır bu ama gene de haz vardır ya içinde … Pohpohlamayla dünyanın en namuslu bakiresini bile ayartabilirsiniz: 553

Yüzyıllardır ayrımsız her Yahudinin yüzüne işlediği, her birinin yüzünde öylesine tatsız bir biçimde dikkati çeken o mıymıntı hüzün onun yüzünde de vardı. s:591

(Bu baya çarptı beni)

Dünyanın her köşesinde çağlayanlar gibi akmış, günümüzde de akan kandan mı söz ediyorsun sen? Şampanya gibi akıtılan, insanların döktükleri karşılığında Capitol’de taçla ödüllendirildikleri, sonra da insanlığın kurtarıcısı diye yücelttikleri kandan mı söz ediyorsun?… s:599

Söyler misiniz lütfen, tutalım hastalandım, beni iyileştirmesi için bir kızı çağırır mıyım? s:612

Dostoyevski, kadınların yüksek öğrenim görme hakları için çalışan öncü genç kadınların çabalarını küçümsüyor

Bu yaptığımı niçin öylesine çirkin buluyorlar? Bir cinayet olduğu için mi? Cinayet de ne demek? Vicdanım rahat benim! Evet, yasadışı bir şey yaptım. Yasaları çiğnediğim, kan döktüm, öyleyse siz de yasanın dediğini yapın, kesin atın kafamı… olsun bitsin!s:625

Written by EGe