Avusturya Liseli olmama karşın biraz geç okuduğum bir yazar oldu Ingeborg Bachmann. Mezun olduktan sonra Avusturya Edebiyatı üzerinde özellikle bir ilgiyle okuma yaptığımı söyleyemem fakat “Erich Fried”‘i keşfettiğimde çok mutlu olmuştum. Ingeborg Bachmann’ı Paul Celan mektuplarıyla tanımıştım. Okumamış olsam da kulak misafirliğim vardı. Bu sene içinde bu mektupları olmasa da çift dilli olarak “Letters to Felician”ı Almanca/İngilizce okuma şansım oldu. Mektuplardan çok etkilendim dersem yalan olur ama iki yazarın kendi yapıtlarına dalmak istedim ve Paul Celan ile başladım. Takriben Ingeborg’un tek romanı olan “Malina” yı okudum.
Doğrusunu söylemek gerekirse kitaba adını veren Malina’yı epeyce bir süre kadın zannettim. Hatta “Ben” olarak geçen anlatıcının biseksüel olduğunu, Malina ile bir aşk yaşayıp bitirdiğini yine de aynı evi paylaşmaya devam ettiğini daha sonrasında da Ivan’a aşık olduğunu düşündüm. Malina, Slavik olarak düşününce çok net bir kadın ismi gibi geliyor kulağa “a” ile bitmesinden ötürü; belki de yazar bize tuzak kurmak istedi?
Kitap okuması zorlu, neden derseniz bilinç akışı kullanılarak yazılmış ve “Ben” diye geçen kadın anlatıcının iç dünyası karmakarışık. Bir yandan beraber yaşadığı hayat arkadaşı Malina, öte yandan büyük bir tutkuyla sevdiği Ivan. Herkes Ivan ile ilişkisine tek taraflı aşk demiş, ben tam olarak buna katılmıyorum, “Ben” ile ilişkisini kendi isteğiyle sürdüren de Ivan. Yani, hisleri birebir karşılıklı olmayabilir fakat görüşüyorlar, paylaşıyorlar, birbirlerinin hayatlarında kendi istekleriyle yer alıyorlar.
Kitabın ilk bölümü bu üç kişinin hayatları içinde geçerken ikinci bölümde apayrı bir dünya başlıyor. “Baba” kavramı giriyor hikayeye ve romanın Almanca isminin “Todesarten/Ölüm Türleri” olmasının sebebi olabilecek ölümlerden ölüm beğen serisi başlıyor. “Ben” sürekli ölüyor, sürekli farklı bir hikayeye geçiyor öldüğü anda ve ölümüne genelde babası sebep oluyor. Baba figürü girdikten sonra bir de ensest kavramı giriyor hikayelere… Kana karşı işlenen günah cümlesini okudukça acaba? acaba? derken bir gaz odasında onu ölüme terk eden babasına şöyle seslenişiyle tamam dedim: “Babacığım, diyorum artık orada olmayan babama, sana ihanet etmezdim, kimselere söylemezdim. s:161” Tüylerim diken diken oldu. Burada yazarın faşizmle ilgili yaptığı açıklamalara gidebiliriz. Sonuçta, ensest epey derin bir faşizm iki insan arasında:
Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar… ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır…
Bu bölümde birbiri ardına gelen ölümlerini sabah uyandığında bir kabusu anlatıyormuşçasına art arda sıralıyor, bu hikayelere ara ara Malina ve Ivan da giriyor.Üçüncü bölümünde “Ben”in yok oluşunu izliyoruz ve Malina’nın fütursuzca onun yokluğunu kabul edip hiç var olmamışçasına yaşamına devam etmesini…
İşin ilginci okuduğum yorumlarda Malina’nın “Ben”in erkek alter-egosu olduğundan bahsetmeleri oldu. Olay burada geleceğim Dövüş Kulübü’ne göz kırpıyor. O zaman Ölüm Türleri’nden kendi iç savaşından sağ çıkamayan “Ben” den gelsin:
„Ich habe in Ivan gelebt und ich sterbe in Malina“
Dikkatimi Çelenler
Çünkü Bugün sözcüğünü kullanma hakkının aslında yalnızca kendini öldürmek isteyenlere ait olması gerekir; onların dışındakiler için bu sözcük kesinlikle hiçbir anlam taşımaz; onların dışında kalanlar için “bugün” öyle herhangi bir günü, yani bugünü gösteren bir sözcükten başka bir şey değildir… s:17
…benimle ilgili olarak öğrenmek istediği bir nokta varmış, ama acelesi yokmuş. Öğrenmek istediğinin ne olduğunu söylemiyor, hala söylemiyor, bir yargıya varmakta acele etmek istemediğini hissettiriyor, tahminde bulunmaktan hoşlanıyor… s:48
…çünkü birbirimize söylediğimiz sayılı şeylerle, ona gerçekten söylemek istediğim arasında bir hava boşluğu var; istediğim, ona her şeyi söylemek, ama tek yaptığım burada oturmak… s:50
Neden mutluluk duvarı ve bir sevinç duvarı yok? s:61
Ivan’la beş saat; bu, birkaç günlük güven duygusu için, kan dolaşımını düzeltmek, kan basıncını yükseltmek için yeterli olabilir, önleyici tedavi ya da kür yerine geçebilir. s:79
İnsan birbirini ancak bazı şeyleri saklı tutarak, küçük geri çekilmelerle, taktiklerle, Ivan’ın oyun diye adlandırdığıyla elinde tutabilir. Ivan, oyunu sürdürmemi istiyor, çünkü benim için bir oyunun olamayacağını, yani artık oyunun bittiğini bilmiyor.
… Benim senin peşinden koşmam gerekir, buna dikkat et, sen asla benim peşimden koşmamalısın, hemen özel ders alman gerekiyor, seni böyle en temel dersi bile vermeden bırakan kim? s:79-80
Çok göründüğün gibisin, diyor Ivan, insan her an seni nasılsan öyle görebiliyor, oynasana, rol yap bana! s:80
Beni yerleştirdiğin yerde soluk alamam, lütfen o denli yükseklere koyma beni, kimseyi havanın inceldiği yerlere taşıma, benden sana bir öğüt olsun bu, sonrası için bundan ders al! s:287