Filibeli ( Şimdi Bulgaristan’da) Ahmed Hilmi, 1865 ila 1914 yılları arasında yaşamış, hayatını İzmir, İstanbul, Beyrut, Mısır, Fizan ve Bursa’da sürdürmüş bir felsefeci. Neden bu kadar ülke değiştirmek zorunda kalmış derseniz hem II. Abdülhamid ile hem de İttihat ve Terakki ile arası yokmuş pek. Sürülmüş de sürülmüş.
Osmanlıca kaleme aldığı eseri A’mâk-ı Hayâl yani Hayalin Derinlikleri, iki ayrı kitaptan oluşuyor. Bölümler, Hikmet Dergisi’nde yayımlandığından eserin farklı baskıları farklı bölümler içeriyor. 2014 basım Kapı Yayınları’ndan çıkan versiyon eserin tamamlanmış son haliymiş, çevirisi (N.Ahmet Özalp) hoşuma gitti.
Kısaca özetlemek gerekirse yirmili yaşlarının başlarında hayatı sorgulayan Raci adlı bir gencin, sorularına cevap ararken karşılaştığı bir alim. Ve bu alimin ona kapılarını açtığı yeni bir dünya. Bu dünya nasıl bir dünya? Astral seyahatlerden oluşan bölümler, Raci’yi her seferinde ayrı bir diyara sürüklüyor. Kiminde bir prens, kiminde bir yolcu, kiminde bir gezgin. Hep çözmesi gereken problemler ve peşinde olduğu bir hedefi var. Aynı zamanda da her öyküde farklı bir inancın önderiyle muhatap halde… Bir bakıyorsunuz Brahman olmuş bir bakıyorsunuz Zerdüşt eşliğinde Hürmüzler grubunda Ehrimenlerle savaşıyor.
Mutluluk nedir? sorusuna farklı bilginlerin ve dini simgelerin tanımlamalarına yer verdiği bölüm ise oldukça çarpıcı, en son Hz. Muhammed’e yer verip onu bu grubun başkanı olarak tanımlamasına bir ekşisözlükte bir yazarının verdiği tepkiye güldüm…
Hz. İbrahim: “Mutluluk, çalışmak, kazanmak ve kazancını kendi türüyle paylaşmaktır.”
Hz. Musa: ” Mutluluk, nefsini Firavun’un ihtiraslarından kurtarmaktır.”
Hz. Âdem: “Mutluluk şeytana uymamak ve Havva’ya aldanmamaktır.”
Konfüçyus: ” Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır.”
Platon: “Sürekli yücelikleri düşünmektedir.”
Aristo: “Mantık! işte mutluluk!”
Zerdüşt: “Mutluluk, karanlıkta kalmamaktır.”
Brahma: “Mutluluk mu? herkesin düşündüğü neyse, onun aksidir.”
Hz İsa: “Mutluluk, geçmişi unutmak, şimdiyi hoş görmek, geleceği düşünmemekle mümkündür.”
Lokman: “İnsanlar bu kelimeyi, bütün özlemlerini bir kelimeyle ifade için icat etmişler.”
Hızır: “Mutluluk, tükenmez isteklerin giremediği gönüllerde zaman zaman parlayan bir hayalettir!”
Buda: “Ey İnsanlık! Mutluluk, yokluğun güzel isimlerindendir. Nirvana! Ey İnsanlık, Nirvana”
Hz. Muhammed: “Ey İnsanlık! Mutluluk, hayatı olduğu gibi kabul, sıkıntılara katlanmak, iyileştirmeye çalışmaktadır.”
Eser Hakkında
Bazı kaynaklar eseri saf bir Türk mitolojisi örneği addediyor. Metinde geçen bütün simgelerin Türk mitolojisinde karşılığı olduğundan bahsetmiş Gönül Hanım.
Bir rivayete göre Simyacı bu eserden etkilenilerek yazılmış; benim için tartışmasız olan ise Osmanlı İmparatorluğu zamanları ile Büyülü gerçekçiliği çok güzel bir şekilde birleştiren İhsan Oktay Anar‘ın mabedinin bu kitap olması.
İlgi Çekenler
Bir kısmı ise, Ramazan kandillerini gördüğü zaman Müslüman olduğunu hatırlayan Müslümanlardandı. Kandiller yandı mı ellerine tespihlerini alırlar, dinlememek ve hiçbir şey anlamamak şartıyla camileri dolaşarak Kuran ve vaaz dinlerler; ikindi vakti kalkmak şartıyla oruç bile tutarlardı. Oruç tuttuğu hâlde namaz kılmaya gerek görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların dinî duygusu da elveda eder giderdi. Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu çeşit dindarlığa ben, her sene şaşar kalırdım. s:25
İnsanoğlu o kadar aciz, zayıf ve muhtaçtır ki hayatını rica ile devam ettirir. Raci demek, insan demektir.” s:30
Şimdiye kadar kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun; ne anladın? Hiç, değil mi? İnsanların bilgileri nedir? Zevk ve benliklerinin ihtiyacı olan sanatlarla ilgili olanları bir şeydir, ama hak ve hakikate dair ne bilirler? Hiç! Akıl yürütmelerle hakkı itiraf etmek mümkündür, fakat bilmek ve anlamak mümkün mü? Ne konuşalım! Harflerin birleşimiyle hikmetin noktası bilinebilir mi? s:31
İlim adamlarının akıl yürütmelerine, fikirlerinin güzelliğine ne buyurursunuz? İşte nesnelerin gerçekliğine oranla insanların ilmi, Tantan’ın keşfine benzer. Kıyamete kadar da böyle olacaktır. Çünkü insanların gözü, gerçekleri görmekte arpacık soğanı değer ve hükmündedir, dedi s:79
Şüphe mi? Şüphem yok. Eminim ki, ben ruh değilim, bir cesedim ve yarın bu ceset dağılacak ve… Benim benliğim hiç olacak… Yani ben kalmayacağım s:111
Elif Allah, mim Muhammed,
Kısvemizdedir dal’ımız. s:115
Elif ا , dal د ve mim م harfleri Adem'i yani insanı oluşturur.
Öyle ya,onlar da durumlarını eleştirdikleri yüksek sınıftakilerden farklı değiller. Mükemmel konaklarda rahat ve mutluluk içinde yaşayarak çoğunluğu oluşturan sefiller hakkında ağıtlar yazmak ve bu sayede mevki edinmek, sefillerle iğrenç bir alaydır. s:163
Yoksa Huxley?
Aşağıda alıntıladığım kısımda çok ilginç bir şekilde Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya (1935) ‘sına benzer bir dünya düzeni kurmuş yazar, Amak-ı Hayal’in 1908’de kaleme alındığı düşünülürse, Huxley’in hiç haberi olmuş mudur acaba Filibeli’en?
İnsanların çoğunda alıklık yeteneği, diğer yeteneklerine baskın olduğundan böyle bir eğitim öğretim sayesinde ülkemiz çocuklarının yüzde doksanı ideal bir “alıklar ve ahmaklar sınıfı” meydana getirirler. Alıklığa yeteneği olmayan geriye kalan yüzde ona gelince, işte bunlar da mutlular, akıllılar ve yöneticiler, kısaca efendiler sınıfını oluşturur böylece iş olur biter: s163
Elif üstün e, elif esre i, elif ötre ü… İşte bir alay soru daha. Elif nasıl olur da hareke kabul eder? Elife hemze demekle iş çözülebilir mi? s:189
Cân der-âgûş olunur mu mütenâhi sözler ile
Leb değil öpmek için âh, cân gerek! s:193
Ruh kucaklanabilir mı sınırlı sözlerle? Dudak değil öpmek için ah, ruh gerek.
Pingback: İsa Bu Köye Ugramadi | egecita