Methini çokça duyduğum bir kitabı daha okumak istedim. “Tutunamayanlar”… Adı oldukça çarpıcı, bende ilk uyandırdığı his aslında yaşamın en başlangıcına gidiyor. Spermlere… Tutunabilen bir canlıya hayat vermenin parçası oluyor. Tutunamayan onlarca farklı potansiyel yok olup gidiyor. Milyonlarca adayın içinden sıyrılıp yumurta ile birleşerek bir canlı oluşturuyorlar. Olasılık milyonlar…
Ama gel gör ki o canlı hayata tutunamayabiliyor…
Ölümün peşinde bir Sherlockluk diyemiyorum tam çünkü kriminalite yok, polisiyelik yok. Bir merak, bir keşif bence bir takıntı…
Üniversitede yakın arkadaşın intihar ediyor ve sen o noktada o kişiye takıntı duymaya başlıyorsun. Bir nevi devleştiriyorsun. O ne düşünmüştü, kimlerle tanışmıştı kimle ne konuşmuştu, kime ne hissetmişti. Onun peşinde iz kovalarken kendi iç yolculuğuna çıkıyorsun vs. Günümüzde olsaydı zamane trendlerine ayak uydurup bir nevi bu iç yolculukta başka bir spiritüalizme yönelebilirdi tutunamadığını düşünen. Bu başka din olur, farkındalık olur…
Zamanında yarattığı etkiyi anlayabiliyorum çünkü çok farklı yazım biçimlerini ve anlatım çeşitliliğini bir araya getirmiş. Edebiyat derslerinizi anımsatacak bir Şarkı, hiç noktalama işareti bulunmayan yüz sayfaya yakın bir bölüm, keşifte olan Turgut’un hayali arkadaşı Olric ile monologları…
Yapılan tespitlere de diyecek lafım yok; sadece bunların hikaye örgüsüne yedirilmelerini başarılı bulmadım. Okuduktan sonra kendimde zihinsel açıdan bir yükseliş hissetmedim.
Aslında sürekli toplumun istediği kişi olma üzerine kurulu bir eleştiri bombardımanı var. “Okulda başarılı ol, iyi bir mesleğin olsun iyi bir işe gir, iyi bir eş bul, ev-araba al, çocukların olsun” standardının dışına çıkmaya zorlayanların toplum içinde “ezikleşeceği” ve “tutunamayacağı” yönünde. Toplumun çarkından çıkan toplumda yer edinemez, var olamaz gibi… Ben hayata tutunmanın tamamen psikolojik olduğunu düşünüyorum. Günümüzde bu standartlarda yaşamayan binlerce insan var aslında. Gitgide farklı yaşam normları kabul görüyor. Bu gelenekselleşmiş standardın ipleri gevşiyor. Hayata farklı farklı tutunabiliyorsun artık.
Hayata tutunamıyorsan da doğal seleksiyonla eleniyorsun bir şekilde…
Etkilendiklerim
Hüsnü Bey pek dindar sayılmazdı. Turgut’un kulağına ezanı fısıldarken de gene, Kadim Yunan gibi, bilmediği bir düzenin ezberciliğini yapıyordu. Doğu ve Batı kültürünün sembolleri, onun kafasında, bütün ürkütücü yönleriyle, birbirlerine karışmadan durabiliyordu. s:56
Hristiyanlığın, bütün barışçı niteliklerine rağmen, kan ve ateşe hiçbir çağda engel olamaması gerçeğini bir türlü kabul edemiyordu. s:159
Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz s:225
Taşradan gelenler, şehirde doğmaktan başka meziyetleri olmayanlar tarafından hor görülmeyecektir. s:241
Selim bir kitapta okumuştu sanıyorum: yazın güneşte yanamazlarmış: müşteri ile çıplak yatarlarken, memeleri ve karınları ayrı renk görünmesin diye. s:281
Bütün çirkinlikler, bütün vahşet, insanı donduran bütün sahtelik ağzın kıvrımlarında barınır. s:281
İntihar bir akıl hastalığıdır ve ancak bir akıl hastasının körleşmiş duyularının sağladığı soğukkanlılıkla başarılabilir. s:316
Ben Kaya’yım, Kaya da Mehmet’tir. Turgut, Kaya, Mehmet, bir arada olduktan sonra… bu görüntünün üç aynda yansıması gibi bir olay… İsimler, birbirlerinden faklı yaratıkları ayırt etmek içindir; bizleri değil. Biz aynı türün örnekleriyiz. Kayamehmetturgutillerdeniz. s:331
Şarap lekesi de çıkmıyor biliyorsunuz. Ama zamanla soluklaşıyor, silinir gibi oluyor, hafıza gibi. Yıkandıkça çıkıyor. s:334
Onu tanıyanları sorguya çekmeliyim. Onların gözlerinin içine dudaklarının kıvrımlarına kadar bakarak Selim’in bıraktığı izleri öğrenmeliyim s:349
Adı Füsun olan bir kızın kitaplardan anlaması mümkün değildir. Adında bile özenti var. s:365
Birlikte olmanın getirdiği heyecan eskidi. s:400
Garip bir hayvana bakarmış gibi süzüyordu beni. Çalışkan olmak, sanki insan olmaya engelmiş gibi. s:425
…beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme… s:473
...ilk uyuşmazlığa düştükleri zaman birbirlerinden ayrılmalı insanlar sonra bir çıkmaza geriliyor… s:496
Tanrı ya da tabiat mutlak yola girmesini istediği yüz kişi için yüz bin kişi yarattı diye doksan dokuz bin dokuz yüz kişiden biri olarak yaşamak neden gerekli soruyorum herhalde tutunamayanların bir kısmına bu acı gerçeğin farkına varma ve hattan istifa hakkı verilmiştir s:497
beni görmeyecek olduktan sonra var olup olmamanın ne önemi kalır sadece yaşadığımı bilmen seni nereye götürür s:532
son günlerdeki perişan durumumla bir şeyler yaptığımı seni de biraz hazırladığımı sanıyorum birlikte geçirdiğimiz güzel bir günden sonra kendimi öldürerek yıldırımla vurmuyorum seni ya da bana öyle geliyor… s:533
Bizdeki kitapların çoğu iri harflerle basılıyor Olric. Kültür seviyemizi gösteriyor bu iri harfler. Okumayı yeni öğrenen bir millet olduğumuz için iri harfleri tercih ediyoruz. Daha harfleri yeni söktüğümüz için, onları satırlar arasında kaybetmekten korkuyoruz. s:577
Divanda, dizlerinin üstüne yattım.. Başımı okşayarak dinlendirdi beni. Ona İbsen’in oyunundan da söz etmedim. Belki de sevişeceğimizi düşünüyordu. Bu düşüncelerini engellemek için, ateşimden ve zayıflığımdan bahsetmek zorunda kaldım ona s:615
Gülmek, onun için bir korunma aracıydı. bunu geç anladığım için de cezamı çekmeliyim Olric. Hiçbir şeyi unutmadı ve her olaydan, hayatının sonuna kadar rahatsız oldu s: 663
Selim büyük adam olamayacağını hissediyordu. Belki Türkiye savaşa girerse, Selim’in büyük adam olma meselesi unutulur ve Selim de bu kadar insana karşı mahcup olmazdı. Kimse, ağır savaş yılları içinde yetişen bir çocuğu, büyük adam olamadı diye suçlayamazdı. s:705
Pingback: Tehlikeli Oyunlar | egecita