New York Üçlemesi

New York Üçlemesi

  • February 8, 2023
  • |
  • Genel
  • |

Cam Kent

Okuduğum ilk Paul Auster kitabı bu oldu. New York üçlemesine Cam Kent ile başladım, kitabı Sankt Georg Kitap Klübü ile seçmiştik. Almışken de tüm seriyi aldım.

Açıkçası kitap bir sürü düğüm bıraktı. Olaylar tam bağlanmadı. Mesela neden bu “yazarı” aradılar, telefonunu nereden buldular, neden Paul Auster şeklinde kodlanmış telefonda bu yazarı buldular? Biraz böyle gelişgüzel anlatılmış. Yazarın kendisini hikayede kullanması ise beni benden aldı. Literatürlerde buna Yan Lianke fenomeni deniyor.
Bir ara böyle bir din göndermeleri başladı, profesörün yazdığı tez/araştırmada epey bir dini bilgi verildi ama karman çorman. Ben sandım ki bu bilgiler bir yere bağlanacak. Yani Babil kulesinden girdi Hristiyanlıktan çıktı bir şekilde Amerika kıtasına bağladı onu da vaadedilmiş topraklar gibi yansıtmış. Meğer İncil çoğalın, yeni dünyalar keşfedin demiş de işte o yüzden Amerika’yı keşfetmişler de konu Amerika’ya kadar geldi. Bu tip anlatımlarda başka bir bestseller yazarı olan Dan Brown‘u beğeniyorum. Her şeyi net bir şekilde anlatıyor, yaptığı din göndermeleri hikayede bir yere varıyor. Bu özellikle de Melekler ve Şeytanlar’da çok iyi kullanılmıştı.

Kitabın çevirisini de beğenmedim ama bu tam çevirmenden kaynaklanmıyor, İlknur Özdemir’in başka birçok çevirisini okudum ve beğenmiştim fakat bu kitapta bi yavan kalmış gibi. Cümle kalıpları, anlatış tarzı pek içine çekmiyor okuyucuyu. Keşke İngilizcesini okusaydım ama fırsat bu fırsat İstanbul’dayım diye basılı bir şekilde alayım dedim.

Hayaletler

Üçlemenin ilkine kıyasla bunu daha çok beğendim hatta 3,5 verebilirim. Bu hikayede isimler yok renkler var. Ama renklerin bir anlamı var mı ya da ne bileyim mavi ve sarı yeşil yapar mesela, böyle şeyler göze önüne alınmış mı, sanmam. Çeviride beni rahatsız eden şeyi buldum -dır, -dur. Yani bildirme eki kullanımı. Eminim ki kitap Türkçe yazılmış olsa bu ekler kullanılmazdı. Bir önceki hikayeyle tek benzer yanı “birini gözetlemek” ve bu işi yaparken kendini kaybeden bir ben anlatıcı. Biraz Cortazar tadı verdi sonlara doğru yarattığı gizem. İlk başlarda yine bir öncekine benzeyen sonu muğlak bir detekitflik hikayesi sandım, evet sonu hala muğlak ama ilkinden çok farklı. Hatta biraz Black Mirror dizisinde bir bölüm olurmuş gibi hissettirdi.

Kilitli Oda

Üçlemenin son kitabını da okuyunca taşlar biraz yerine oturdu. Çünkü ancak üçüncüsünü okuyunca hikayeler arasındaki paralel noktaları fark edebiliyorsunuz. Mesela biri “yeni bir kimliğe bürünme” ya da “obsesif derece detektifçilik yapma”. Bu hikayede önceki hikayelerde geçen kahramanların adı geçiyor ve bir şekilde hikayeler arası geçiş varmış hissi oluyor. Ara ara ben şimdi ne okudum ya dumuru da yaşıyor insan. Tüm hikayelerde bir gizem var. Bana kalırsa bu üç hikaye ayrı ayrı roman olarak basılmamalıydı çünkü yazara haksızlık oluyor. Tek Cam Kent’i okuyarak Auster’ı değerlendirmek insafsızcaymış.Yiğidi öldür hakkını ver, ilginç bir kafa yaşatıyor Auster, iyi ki okumuşum dedirtiyor. Bu üçlünün yarattığı harmoni ve beyin jimnastiği yazar hakkında daha farklı düşündürtüyor. Hakkında tezler bile yazılmış, öyle bir karışım bu.

Written by EGe