Geçen yaz başladığım bir otel odasında kaybettikten sonra anca tekrardan satın alıp okumaya başladığım bir kitap oldu Bozkırkurdu. İlk başlarda o kadar da içine sarmamıştı. Ta ki kitabın asıl yüzü yani “Bozkırkurdu”nun kişisel notlarına ulaşılıncaya kadar… Bu notlara ulaşınca kitap birden kendini “büyülü gerçekçilik”e vuruyor ve ne gerçek ne hayal ayırt edemediğiniz bir örgüde yazarın peşinden koşuyorsunuz, çıkarımlarını hayran hayran okuyorsunuz. Bazı bölümleri okurken gerçekten de bana hissettirdiği insanoğlu olmanın ortak noktaları. Yani bir Alman da bunu hissedebiliyor, bu durumu böyle benim gibi yorumlayabiliyor, aynı ortak paydada buluşabiliyoruz vay be diyorum. Bazı yaptığı tespitler, olaylar karşısındaki hisleri…
Bozkırkurdu şahsen bende kendini toplumun dışına çekmiş bir karakter imajı yaratmamıştı isim olarak. Bu imaj kafamda Red Kit/ Lucky Luke‘un çizgi filmlerinin sonundaki gün batarken atıyla çekip gitmesi ve arka fonda “I am a poor lonesome cowboy” çalmasıyla daha özdeşik.
Fakat kitaptaki karakter kendini toplumun dışında konumluyor ve kendisini “bozkırkurdu” olarak tanımlıyor. Bu da ilginç bir durum çünkü bu bir yakıştırma değil, bu bir kendini tanımlama. Bilinçli bir tercih. Bir yandan da hala diğer tarafa çekilebilir bir vaziyette. Klasik müziği bırakıp caz müzik dinleyebilecek uyumlulukta. Bu, “benlik ikileşmesi” / “split personality” vurgusu ilerleyen sayfalarda da iki değil bir insanın yüzlerce farklı karakteri olduğu vurgusuyla zenginleşiyor. Satranç tahtasına atılan taşlar ve şekillenen karakterler…
Etkilendiklerim
Orta sınıf insanlarının üzerine toz kondurulmayacak temizliği, özen ve titizliği, küçük çapta görev duygusu ve vefakarlığı. Odada kim kalıyor bilmiyorum; ama bu cam kapı arkasında bir temizlik cennetinin, pisliklerden arınmış bir küçük burjuva cennetinin kaldığı kuşkusuz s:16
Ben de işte zaman zaman basamakta oturuyor, bir düzen havası esen bu küçük, sessiz bahçeye bakıyorum ve böyle bir şeyin hala varoluşu içimi şenlendiriyor. s:16
İstesem ulaşabileceğim, benim dışımda binlerce kişinin ele geçirmek için itişip kakıştığı, uğraşıp didindiği bu neşe ve sevinçleri anlamam ve paylaşmam olanaksız. s:29
Rahiple diğer leş kargalarının, bir gömme enstitüsünden görevlilerin, çalışmalarını izledim; yaptıkları işe yüce bir tören ve yas havası vermeye özen gösteriyor, sırf tiyatro oynamaktan, ne yapacaklarını bilememekten ve yapmacık davranışlardan kar ter içinde kalıyor, gülünç bir görünüm sergiliyorlardı. s:69
Bu gördüğün ördek bududur, beyaz ve nefir eti kemiğinden sıyırıp aldın mı, gel keyfim gel, sevdiğin kızın ceketini çıkarmasına ilk kez yardım eden bir delikanlı gibi iştahını kabartır insanın, içi sabırsızlık ve şükranla dolar. s:107
Ama hepimiz günün birinde ister istemez öleceğiz, dolayısıyla şöyle olmuş, böyle olmuş fark etmez gibi düşüncelerle yaşamı sığlaştırır, aptalca bir şey yapıp çıkarız. Ne yani, her şeyi kaldırıp bir kenara mı atalım, büyün ısımızdan, bütün çabalarımızdan, bütün insanlığımızdan el çekip açgözlülüğü ve paranın eskisi gibi saltanatını sürdürmesine göz mü yumalım ve önümüzdeki bir bardak birayı yudumlayıp ilk seferberliğin ilanını mı bekleyelim? s:113
Evet aşırı derecede çok insan var yeryüzünde, ondan. Eskiden pek farkına varılmıyordu. Ama herkesin yalnızca nefes almak değil, bir araba sahibi olmak da istediği şimdilerde, fark ediliyor artık. s:180