Bu sene sonu bir ilk yaparak lise mezunlarının benim gibi Almanya’da yaşayanlarının oluşturduğu kitap klübüne katıldım. Sıradaki kitap Aldous Huxley’nin “Ada”; orijinal adıyla “Island” isimli kitabıydı.
Gutenberg Projesi kapsamında kitabı orijinal dilinde bulabiliyorsunuz. Bu ücretsiz e-kitap arşivi Almanya’da engelli olmasına karşın başka bir web sitesinde Huxley’in birçok kitabı mevcuttu. Ben yine .pdf olarak (ilk kez hayatımda eBook okumuş oldum) Türkçe versiyonunu okudum. İngilizcesini ise çeyrek kadarını okudum. Onu da bitiririm belki.
Yıllar önce Cesur Yeni Dünya isimli eserini okumuştum. Hatta orda geçen “life is short and information endless: nobody has time for everything” lafından etkilenip kendi versiyonumu yaratarak yıllarca e-mail imzası olarak kullanmıştım.
aldous huxley ft ç.EGe Önal
hayat kısadır ve bilgi sonsuz; mühim olan bilgileri birleştirip doğru yerde kullanmaktır
life is short and information endless; the important thing is knowing how to combine and use them in the right place
Aldous Huxley, farklı bir yaşamı, farklı ideallerin bakış açısını nasıl değiştireceğini çok güzel yansıtıyor. Alışılagelenin dışına çıkan bir aile düzeni karşımıza çıkıyor mesela Ada’da, benim en çok dikkatimi çeken durum bu oldu. Bu methoda “KEEK” diyorlar –Karşılıklı Evlat Edinme Kulübü-. Çocukların yirmiden fazla ailesi oluyor ve ruh hallerine göre istedikleri aileye gidebiliyorlar, sürekli değiştirebiliyorlar.. Bir de devlet tarafından kullanımına teşvik edilen “mokşa” ismini verdikleri bir mantar var ama bunu uyuşturucu olarak nitelendirmiyorlar.. Amacı ise toplum ideali olan mutluluk yaratımı. Gerçek ve mutluluk arasında farkındalıklarla ilgili bir tüketimi var.
Verilen eğitim öyle bir eğitim ki herkes gerçekten yetenekli olduğu alana yöneliyor ve kendi yeteneğini bir başkasınınkinden üstün yada aşağı görmüyor. Aşağılık kompleksi olmaması için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları bir düzen kurulmuş. Her bireyin kendi sürdüğü hayatla ve kendisiyle barışık olduğu böylece “mutlu” olduğu bir hayat.
Çocuklar yetişirken de genetik olarak sorunlu olduklarını düşündüklerini en baştan belirleyip küçük yaşta terapi ediyorlar vs. Suça yatkın olanları vs gibi. Bu anlamda paralelde izlediğim “Mindhunter” dizisini aklıma getirdi. Orada da bir suçlunun/katilin küçüklükten itibaren nasıl buna yöneldiği güzel bir şekilde gösteriliyor. Pala adasında buna çare bulunmuş.
En çok garibime giden öge ise böyle bir mutluluklar diyarında “saltanat” olmasıydı yani babadan oğula geçen bir yönetim biçimi? Oldukça ilkel değil mi?
Etkilendiklerim
Oysa uğraştım, çok uğraştım. Farkında mısın bilmem, Robert? Sürekli kendimi aşmaya çalışıyordum,yılmadan senin çalıştığın, düşündüğün, okuduğun düzeye ulaşmaya çabaladım. Parmak uçlarımda, sana ulaşmaya, yanıbaşında yerimi almaya uğraşarak…Tanrım, ne kadar da yorucuydu! Sonu gelmez bir diziçaba, üstelik boş yere!
Ve siz onları mutsuz kılarak Tanrıya inanmalarını sağlayacaksınız. Eh, bu da dini yaymanın bir yolu. Belki de işe yarar, belki elde edilen sonuçlar, kullanılan yöntemleri aklar.
Bayan Radha yalnızca iyi bir hemşire değil, birinci sınıf bir hemşiredir. Will, Bay Bahu’nun yüzünde, zorlu bir sınamayla karşılaşan keşiş anlatımını görünce, adamın aslında Bayan Radha birinci sınıf bir kalçaya, birinci sınıf bir göbeğe ve birinci sınıf göğüslere sahiptir, demek istediğini anladı. Ama, bu kalçaların, göbeğin ve göğüslerin sahibi bay Bahu’nun beğenisinden, ya da bu beğeninin açığa vuruluş biçiminden pek hoşlanmışa benzemiyordu.
Bir şizofren (sizi böyle tanımlayabilirim , değil mi) ve dünyanın ta öbür ucundan bir paranoyak. İkimiz de yirminci yüzyılın belalı hastalığının kurbanlarıyız. Kara Veba yerine Gri Yaşam . Siz hiç başkaları üzerinde egemen olma erkiyle ilgilendiniz mi?
Demek, sizin için kendini adamanın ürkünçlüğü başkalarını dilediğince itip kakmanın zevkine ağır basıyor
«Budist yemekleri,» dedi, Will’in boynuna bir peçete bağlayarak. «Balık dışında, tümü. Gerçi biz balığı da sebzeden sayıp kitabına uydurduk.»
ya da İncilde yazıldığı için birtakım saçmalara inanmak gibi bir şey
Liman yok, Portekizliler de yok Buna bağlı olarak, Katolik azınlık da yok, insanların aşırı üreyip insanlık dışı yoksulluğa düşmelerinin Tanrı buyruğu olduğu yolunda dinsel yutturmacalar da yok, doğum kontroluna karşı örgütlü direniş de
«Ama ben bilincimin keskinleşmesini istemiyorum ki,» dedi Will. «Tam tersine, gözlerimi sıkıca kapamak istiyorum. Mary halanın ölümü, ya da Rendang-Lobo’nun gecekonduları türünden gerçeklere gözlerimi kapamak. Korkunç görünümlerle iğrenç kokuların – hatta bazı nefis kokuların da» diye ekledi, köpek ve karaciğer kanserinin anımsanan kokuları arasında mis gibi pembe aşk yuvası kokusu çarpınca burnuna, «daha az ayırdında olmak istiyorum. Kendi şişkin cüzdanımın ve başka insanların insanlıkla bağdaşmaz yoksulluklarının daha az bilincinde olmak. Malarya ve bağırsak kurtları okyanusunda kendi kusursuz sağlığımın, açlıktan ölen bebekler okyanusunda benim önlemlere boğulmuş, korunmalı cinsel eğlencemin daha az ayırdında olmak. «Onları bağışlayın, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.» Oh ne âlâ! Oysa, ben, ne yazık ki, ne yaptığımı biliyorum. Hem de çok iyi biliy orum. Sen de karşıma geçmiş, her şeye karşı daha uyanık olmamı istiyorsun benden.»
«çünkü ölene kimse yardım edemez, kimse yanında olamaz. Siz acı çekerken, can çekişirken başucunuzda insanlar bekleyebilir; ama aslında onlar ayrı bir dünyada beklemektedirler. Siz kendi dünyanızda yapayalnızsınızdır. Acıda, ölümde yapayalnız, aynı aşkta, bütünüyle paylaşılan mutluluklarda olduğunca yapayalnız.»
Bu arada, Bayan Anand -çocukların dikkatini dağıtmamak için alçak sesle- öğrencilerini hep iki gruba ayırdığını anlatıyordu. Görselleştirme yetisi olanlar, ki bunlar Eski Yunanlılar gibi geometrik düşünce yapışına sahiptiler ve görselleştirme yetisi olmayanlar, yani cebiri ve imgesiz soyutlamaları yeğleyenler.
Organlarından hangisi organlar arası öncelik sıralamasında önde gelir -sindirim organları mı, kasları mı, yoksa sinir sistemi mi? Kişilik olarak üç karşıt uçtan hangisine daha yakındır? Beden ve ruh bileşimi ne ölçüde uyumlu ya da uyumsuzdur? Yapısındaki baskı kurma, toplumcu olma, ya da içe kapanma eğilimlerinden hangisi daha baskındır? Nasıl düşünür, nasıl algılar, nasıl anımsar? Düş kurma yeteneği var mıdır? Zihni imgelerle mi sözcüklerle mi, aynı anda ikisiyle birdenmi, yoksa hiçbirini kullanmadan mı çalışır?Öykücülük yeteneği var mıdır? Dünyayı,Wordsworth ile Traherne’in çocukluklarında gördükleri gibi mi görür? Eğer öyleyse, bu görkemin, bu özgün görüşün silinip yok olmaması için neler yapılabilir? Ya da, genel olarak, çocuklarımıza, sözcükler ötesi düzlemde yoğun deneyler yaşama yeteneklerini yok etmeden, nasıl kuramsal bir eğitim verebiliriz? Çözümlemeyle önseziyi, imgelemi nasıl bağdaştırabiliriz.
Dr. Robert, Vijaya ve sevgili Ranga gibilerin üstünlüğünü kabul ederiz, yeteneklerinin önemini yadsımayız. Ama, bizim yeteneklerimizin de en az onlarınki kadar önemli olduğuna inanırız. Onları kıskanmayız, çünkü hepimize verilenler eş değerdedir. Hatta bazen bize verilenler daha bile değerlidir.
Ha «Sepet sepet yumurta» dizesini yinelemişsin, ha «Om» «Kyrie Eleison» ya da «La İlahe İllallah» sözcüklerini, hepsi aynı kapıya çıkar. Çünkü «Sepet sepet yumurta» yı, ya da Allahın adını yinelerken kendinle uğraşamazsın. Ama şu işinbir sakıncası var. «Sepet sepet yumurta» seni yüceltebilir de batırır da: ya salt uyanmışlığın,bilinçliliğin Düşünce Yokluğuna yüceltir, ya da, aptallıktan ileri gelen düşünce yokluğuna batırır.»
Örümcekler nasıl sinek tuzakları yapmadan edemezlerse, insanlar da simgeler yaratmadan duramazlar. İnsan beyni bunun için yaratılmıştır -karmaşık yaşam deneylerini düzenli simgelere dönüştürmek için. Zaman zaman simgeler yaşam deneyinin ardındaki dış gerçekleri oldukça iyi yansıtırlar; işte bundan bilim ve sağduyu oluşur.
Benim uzmanlık dalım Peter Pan’lardır. Hiç büyüyemeyen oğlanlar mı? ‘Hiç’ demek yanlış. Gerçek yaşamda Peter Pan her zaman erişkinliğe ulaşır. Ancak, çok yavaş gelişir -ruhsal gelişmesi yaşının gerisinde kalır.
Cennet bahçesinin ortasındaki ağacın adı Tüketim Malları Ağacı’ydı ve her azgelişmiş cennet bahçesi oturanı için onun meyvelerinden bir tadım, hatta bin üç yüz elli sekiz yaprağının yalnızca görülmesi, sanayileşme açısından çırılçıplak olduğunu utançla algılaması demekti.
Bir kralın Sam Weller ağzıyla konuşmasını çok yakışıksız bulmuş olmalı. Üstelik bu yakışıksızlık yalnızca sınıfsal farklılıktan kaynaklanmı ordu. Kral olmanın yanısıra Raca çok akıllı ve ince beğenili bir insandı; güçlü dinsel inançları olmakla kalmayıp (ne de olsa en hırt insanların bile güçlü dinsel inançları olabilir), derin dinsel deneyim ve içgörü sahibiydi. Böyle birinsanın Londra aşağı tabaka ağzıyla konuşmasını Pickwick Kâğıtlarını okumuş erken Victoria devri İskoçunun yadırgaması kaçınılmazdı.
«Yeni aile yapımız kaçışı içerir. Baba evi, sıcak yuva dayanılmaz olduğunda çocuğun diğer yuvalarından birine taşınmasına izin verilir, dahası, çocuk açıkça buna özendirilir ve bu özendirme kamuoyunun olanca ağırlığıyla desteklenir.»
Üç aya kalmadan, bir enayinin bile önceden görebileceği gibi, Babs ondan bıkmaya başlamıştı; dört aya kalmadan da bir kokteylde Kenya’dan gelen o harikulade adam çıkıvermişti ortaya. Olaylar öyle çabuk gelişmişti ki kokteylden üç gün sonra Babs artık eski kiracısına yol vermek, aşk yuvasını yeni kiracıya hazırlamak için gidiyordu evine.