Emil Cioran tarafından Fransızca kaleme alınmış bir kitap, kendisi ama Rumen… Yani sonradan edindiği bir dilde yazmış bu kitabı. Yavaş ilerse de keyif alarak okuduğum bir eser oldu. Birçok konuya çok radikal ve keskin duruş sergiliyor. Onun bakış açısından farklı durumların yorumlanmasını epey sevdim.
Karmaşık anlatımlarla dolu gelse bile kitabı orijinal dilinde Esra’ya da hediye ettim, “Précis de décomposition”… Nerdeyse her sayfasının altını çizdiğim bir eserdi.
Altını Çizdiklerim
İçindeki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir.
Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye hazırdır. Hiçbir hoşgörüsüzlük, ideolojik taviz vermezlik veya din yayıcılığı yoktur ki, şevkin hayvani temelini açığa vurmasın. s:9
Bir Pyrrhon’un yanında kendimi bir Aziz Paulus’un yanında olduğundan daha güvende hissederim, nüktedan bir bilgeliğin, zincirinden boşanmış bir azizlikten daha yumuşak olması nedeniyle… s:11
Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur.
Başkalarının işlerine hiç karışmadığı zaman kişi kendi işleri için o kadar endişe duyar ki, kendi “benliği”ni bir dine çevirir, ya da tersten havarilik yaparak “benliği”ni yok eder. s:12
yani ideal bir şekilde normal insan içindeki hiçlik’ten başka hiçbir şeye tutunmamalıdır.
Aşk – iki tükürüğün karşılaşması... Bütün duygular mutlaklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar s:13
Yunan ve Fransız uygarlıkları dışında, şakacı bir zihin açıklığıyla şeylerdeki zarif hiçliğin gösterisi sunan bir uygarlık biliyor muyuz? Alkibiades’in dönemi ile on sekizinci yüzyıl Fransası iki teselli kaynağıdır.
Hiç kimse havailiğe hemen ulaşamaz. O bir ayrıcalık ve bir sanattır, her tür kesinliğin imkansız olduğunun farkına varan ve kesinliklerden tiksinen kimselerdeki yüzeysellik arayışıdır, doğal bir şekilde dipsiz oldukları için hiçbir yere götüremeyecek uçurumlardan uzağa kaçışır.
Böylece havilik, olduğumuz gibi olma derdine karşı en etkili panzehir haline gelir. s:15
Günlere tutunuruz, çünkü ölme arzusu fazla mantıksaldır.s:17
Her birimiz, yalnızlığa karşı işlenen günah, yani insanlarla alışveriş tarafından yozlaştırılmaya yazgılı bir saflık dozuyla doğarız.
…yabancıların terleriyle temas ederek kendimizi kirletiriz; tiksintiye aç ve vebaya hayran bir halde, toplu çirkefin içine gırtlağımıza kadar gömülürüz. Kutsal suyla dolu ummanları düşlediğimizde de, artık oraya dalmak için çok geç kalmışızdır, iliğimize kemiğimize kadar kokuşmuş olmamız o ummana dalıp boğulmamızı engeller. Dünya yalnızlığımızı bozmuştur; ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hale gelir…
Ötekilerle görüşmemiz de, kendimizi boşluğa doğru bir yarış içinde hep birlikte alçaltmak içindir. s:24
Ötekiler adına konuşan kişi ise daima bir sahtekardır.
…”Ben” demenin sorumluluğunu sadece şair üstlenir; sadece o, kendi adına konuşur, sadece onun buna hakkı vardır s:25
ama hiç değilse hayatı, olduğu hal içinde sürdürür; Bir intihar etmeme hali. s:26
Bizzat Tanrı, sadece kendine eklenen sıfatlarla yaşar, ilahiyatın varoluş nedeni budur. s:27
İnsan, kendini Şeytan’da çok fazla bulduğu için O’na tapamaz; ondan bilerek nefret eder, kendinden yüz çevirir. s:29
Kendimizinki hariç her acı, bize meşru ya da gülünçlük derecesinde anlaşılır görünür.
Fakat yalnız da kendimizin matemini tutarız.
Ve geçmiş üzüntülerimizin tamamını mevcudunda bulunduran, mucizevi bir şekilde güncel bir hafızamız olsaydı, böyle bir yükün altında çökerdik. Hayat, ancak muhayyilemizin ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür. s:34
Bütün varlıklar mutsuzdur, ama ne kadarı unu bilir? s:37
Zihnin dışında dolaşıp dururken başımız sıkıştığında, kaç defa “Sehsuchtların, yearninglerin, saudadelerin gölgesine girmişizdir, aşırı olgun yürekler için açmış o sesli meyvelerin gölgesine!
Bu kadar farklı halkın nostaljiye aynı tarzda hissetmesi düşünülebilir mi? s:38
İntiharın mümkün olduğu tesellisi, soluksuz kaldığımız o mekanı sonsuz bir alana çevirir.
Dinlerin kendi elimizle ölmeyi yasaklamalarının nedeni, bunda, tapınakları ve tanrıları aşağılayan bir itaatsizlik örneği görmeleridir. s:45
Her varlık bir başka varlığın can çekişmesiyle beslenir. s:47
nihayet edepsizlik ya da trajedi düzeyinde samimi olsaydık, yeraltı dünyalarımız okyanuslar dolusu kin kusardı, bu okyanuslarda kaybolmak şeref payemiz olurdu. s:49
Vardım, varım ya da olacağım, dilbilgisinin sorunudur bu, varoluşun değil. s:62
O, bireysellik vasfını azgınlığa vardırır. Bu anlamda Yahuda Hristiyanlık tarihindeki en yalnız varlıktır; ama asla yalnızlık tarihindeki değil…. s:65
Metafizik hainlere karşı, selameti reddeden Budalar’a karşı bi yargı usulü yoktur, onlar sadece kendi hayatlarına ihanet etmişlerdir.
Buda ruhlu bir Yahuda... s:66
Kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır. Yaşayan her şey kendisini çok sever, hayatın derinlikleriyle yüzeyini kasıp kavuran dehşet başka türlü nereden gelirdi ki? Herkese göre evrendeki tek sabit nokta kendisidir. s:69
…zamanın efendisi ve salgı bezlerinin bağımlısı kaypak münzeviler gibi iştahımıza boyun eğmişiz… Arzularımızın her biri dünyayı yeniden yaratır, düşüncelerimizin her biri de yok eder. s:80
...zira adına acı çekilmiş her saçmalık, yasallığa dönüşerek yozlaşır, tıpkı her şehidin sorunun yasa bentlerine, takvimin yavanlıklarına ya da sokak adlarına varması gibi. s:85
Ağzı laf yapmayan fatihin vay haline! İsa bile, iki bin yıldır dolaylı bir biçimde diktatörlük yapmasına rağmen, müminlerin ve aleytarlarının hafızasında, onca ustalıkla sahnelediği yaşamına serpiştirilmiş paradoks kırıntılarıyla iz bırakmıştır. s:88a
ticari bir tasayla, initililerini esirgemez.. s:89
Yalanlar hiyerarşisinde hayat en ön yeri işgal ediyorsa, hemen ondan sonra, yalan içinde yalan olan aşk gelir. Melez konumumuzun ifadesidir, etrafında topladığı mutluluk ve ıstırap gereçleri sayesinde, kendimize başkasında bir vekil buluruz. Bir çift göz hangi yurtturmacağıla yalnızlığımıza sırt çevirir bize?… Aşk bilgiyi rehavere sokar, aniden uyanan bilgi aşkı öldürür s:96
Kıllarını yitiren ve onların yerine ideallerini koyan goril, eldiven takan, tanrılar uyduran, yüzünü gitgide daha çok buruşturan ve göğe tapan goril… böyle bir düşüş karşısında tabiat kimbilir ne acılar çekmiştir, daha da çekecektir. s:97
Eser bittiği için, insan yok olacak kadar olgunlaşmıştır artık: Hırıltısını daha kaç yüzyılın üzerine yayacaktır? s:104
Cinsel ya da ruhsal bir anormallik taşıdığından hiç kuşkulanamayacağımız saf dişi, içsel olarak bir hayvandan daha boştur, el değmemiş erkek ise “sersemliğin” tanımını tüketir s:107
Her nesil kendinden önceki neslin cellatlarına anıtlar diker… İnsanlık sadece kendini telef edene tapmıştır… Artık tecavüz istemeyen bir ulus tam bir gerileme içindedir, tecavüz sayısıyla açığa vurur içgüdülerini geleceğini s:112
En mütevazısı bile, otorite düşkünü hayata geçirebilmek için daima bir arkadaş ya da refika bulacaktır. İtaat eden sırası geldiğinde kendine itaat ettirir. Kurbanken cllat olur, herkesin en yüksek arzusudur bu. s:117
bilinçli yemek yeme eylemi, bir aşırı incelik olgusudur, barbar ise beslenir s:120
İştahını köreltmiş olan ve kayıtsızlığın sınır biçimine yaklaşan kişi artık kendini sürdürmek istemez s:133
Benim gözümde bir ölümlünün üstlenebileceği en yüce kariyer, bir azizenin sekreteri olmaktı. s:136
Gözlerinin renginin ne olduğunu ve boyunun ölçülerini bilmeyi, bundan söz edebilmek için, aşırı arzuluyordum. Bunu öğrenme liyakatine hiç erişemedim… Gözlerinin rengi.. Kadın azizliğin iffetsizlikleri! Cinsiyetin boşboğazlığını semaya kadar taşımak, ilahı maceranın berisinde kalmış herkesi – özellikle de kadınları- teselli ve telafi edici bir mahiyettedir. s:138
Tanrı’nın kendi ülkelerinde tanrıtanımazlığı yaygınlaştırılması da ortadan yok olmama içindir. Tanrı tek gözlü bir ejder olsaydı, İspanya onun gözü olurdu s:139
Müzik sadece Beethoven’dan beri insanlara hitap etmektedir: 157
Bununla birlikte dünyaya çocuk getirme aptallıklarının ateşli taraftarları olan bizler, sürüyle birlikte yürürüz. s:160
Her şeytiniz affedilir, yeter ki bir mesleğiniz, isminizin bir alt başlığı, yokluğunuz üzerine bir damga olsun. “Hiçbir şey yapmak istemiyorum” diye bağırma cüreti kimsede yoktur.İtaat etme imkanlarını çoğaltmak, özgürlüğünden feragat etmek, içindeki serseriyi öldürmek s:162
Kelime fuhuşu, onun aşaılıklaşmasının en görünür belirtisidir, artık ne eldeğmemiş bir sözcük vardır, ne de saf bi dillendirme, hatta anlamlandırılan şeyler de tahil, tekrarlana tekrarlana değer kaybeder her şey. s:164
Kilise Engizisyon aracılığıyla hala büyük bir hayat dolulukta olduğunu ispat etmiştir s: 175
Bir din, kendini dışlayan doğruları hoşgördüğü zaman tükenir, artık adına öldürülmeyen bir tanrı da gerçekten ölmüş demektir. s:176