Tante Rosa

Tante Rosa

  • October 18, 2021
  • |
  • Genel
  • |

ve “bırakabilmek”….

Yine okunacaklar arasına kaydettiğim eserlerden biri. Hiçbir fikrim yoktu yazar kimdir, nedir, kitabın konusu nedir. Almanca ismi olması dikkatimi çekmişti sonra. Meğer Sevgi Soysal yarı Alman/yarı Türkmüş. Kitabını Almancaya annesi çevirmiş.
Okurken bir de ne fark edeyim! Hesse’den sonra Tante Rosa ile de memleketli çıktık! Hikayelerde geçen Königstraße, Neckarstraße, Neckar ırmağı, Stuttgart şehrini gördükçe aaa buralarda yaşamış Rosa Teyze dedim içimden!

Sevgi Soysal, “Tante Rosa” karakterinde birçok kişiden esinlenmiş. Başta anneannesi, teyzesi ve son olarak da kendisi. Sanki karikatürlü/çizimli bi çocuk kitabı okurmuş gibi geliyor ilk, dili sarkastik ve esprili yazılmış. Fakat konular pek de çocuk konuları değil. Dili hatta yer yer argo…

“…aslında Tante Rosa ne büyükannemin, ne de teyzemin yaşantılarını anlatır. O, büyükannemden başlayıp bende biten bir çizgidir. Küçükten bildiğim bir benzeme korkusudur; okuduğum bir mektup, birkaç damla gözyaşı; kendi deneyimlerimde yeniden yakaladığım gülünçlükler; saçmalardır. Çocukluğumda, kabahat işledikçe onun bunun yaptığıbenzetmelere duyduğum unutulmuş öfkedir”

Binbir macera yaşayan Rosa’nın çocukluğundan ölümüne kronolojik bir sürü hikaye okuyorsunuz. Rahibe okulundan atılmasından tutun, aşkta yaşadığı hayal kırıklığı, kocasını ve çocuklarını bırakıp gitmesinden tutun da kiliseden aforoz edilmesi. Çektiği fakirlikler, muzip buluşları, çekinmeden her işi yapması… Ataerkil topluma baş kaldırısını her hikayede bir nebze de olsa görüyorsunuz. Bunaldığı anda pırrrr kaçıyor Rosa. Bırakıyor yani “bırakabiliyor”. “Bırakabilme” özelliği ile belki zamanının kadınına göre oldukça modern bir tavır sergiliyor. Ekonomik durumunu düşünmeden, toplumsal kaygıları düşünmeden, “elalem ne der”i düşünmeden, içinden geldiği gibi yaşıyor, özgür yaşıyor ve bıktığı an bırakıyor…

Lakin ölürken yapayalnız Rosa, cenazesini bile kaldıracak birini bulamıyorlar. Alman bürokrasisine takılıyor epey kötü bir şekilde! 2-3 sayfa trajikomik Alman bürokrasisi okudum sonunda… Bir de arka planda savaşı çok iyi vermiş Soysal. Almanya’nın iliklerine kadar hissettiği savaş durumu… Hatta Trümmerliteratur olarak da geçer: “Savaş sonrası edebiyatı”. Rosa’nın hayat hikayesinde de yer yer savaşın sebep olduğu ekonomik çaresizlikleri ve parçalanan aileleri görüyorsunuz.

Tante Rosa | Novel Heroes

Etkilendiklerim

Pazar sabahları birahaneye koşup babasına, “Çok bira içme, para yeme, biriktir paraları, biriktir de prens beni almaya geldiğinde çeyizim bir prensese yakışır olsun,” dediği zamanlar; annesine, “Seni çok seviyorum, ama ne olur benim bulunmuş, sepet içinde bulunmuş bir prenses çocuk olduğumu söyle,” diye yalvardığı zamanlar elbette daha çok prensesti.” s: 21

Musluğa koşup kana kana su içmeye başladı. (…) “Durup dururken su içiyorsun,” dedi. Schwester Maria, “Su içiyorsun durup dururken, sen arzularına gem vuramayan günahkâr bir kızsın,” dedi, “içini öldürmeyi bilmiyorsun.”” s:22

Evin kişiden ayrı, yıkılabilir bir nen olduğunu, olması gerektiğini o gün anladı. s:27

Erkek bakışlarıyla bir bir süslenmeyi seviyordu. s:27

Kocasıyla istemeden yatmaya başladığı zaman “namusu kirlenmiş” bir kadın olmanın ve bu yatmalardan sonra doğurdukça piç kurusu doğurmanın ne olduğunu anladı, hiçbir şeyin Sizlerle Başbaşa dergisindeki aşk romanlarında yazılanlara benzemediğini o kadar iyi, o kadar elle tutulur gibi anladı ki. s:30

Adam kapıyı yumrukluyordu, düzenini bozan kapıyı yumrukluyordu. Sabah -kilise- kaz kızartması – elma pastası – karısının koynu düzeninin kopan son halkasını kesip atan kapıyı, yumrukluyordu. s:34

Sizlerle Başbaka dergisinde diyordu ki, bir kadın diyordu bırakmış kocasını, yavrularını, hem de Katolik bir kadın, bir köyü bırakmış, o kadar saygılı kişilerin yaşadığı ve güneyin en saygılı papazının vaaz verdiği köyü, kilise kadını, o köyün kilisesi kadını aforoz etmiş diyordu, aforoz etmiş yaaa, o kadınlar, sümüklü çocukldın, bir köyü bırakmış, o kadar saygılı kişilerin yaşadığı ve güneyin en saygılı papazının vaaz verdiği köyü, kilise kadını, o kötün kilisesi kadını aforoz etmiş diyordu, aforoz etmiş yaaa, o kadınlar, sümüklü çocuklar, her pazar dayanılmaz şekilde erkekleşiveren kocalar hep bunu dinlemişler, pazar sabahı, papaz hep o kadını anlatmış, papaz Tante Rosa’yı anlatmış, kocası sanki köyün kahramanı, bütün şapkalı kadınlar, o pazar, Tante Rosa’nın kocasını kaz kızartmasına davet etmede yarış etmişler, elma pastalarını porselen tabağa doldurmada, daha da doldurmada yarı etmişler. Kilise, papaz, koca, hizmetçi aforoz yarışı etmişler.
s: 34-35

Akşamları dükkanı kapatıp yorgun argın eve gittiğimde bana hayatı kim sevdirecek? Diyordu. Eve aldığı birkaç parça eşyanın bekçiliğini yapmadım diye bana çatacak adam değil felsefeye ihtiyacım var benim, ya, felsefeye. Benim kocam bana Hindistan’ı anlatır, oranın değişik inanışlarını anlatır. Hanginizin kocası felsefeden anlıyor ve güzel keman çalıyor? Diye hasetten çatlatıyordu alt kat kiracısının şom ağızlı karısını.” S:38


Her şey özlenebilir. Her şey tutku konusu olabilir. Her şey aynı ölçüde kutsal ve aynı ölçüde aşağılık olabilir.

Tutkular çevreye göre değişen şeylerdir. Evli kadınlar toplantısında, en temiz pak aile kadını olmaya özenen aynı kadın, orospuların yanında en orospu olmayı niçin istemesin?

Önemli olan istektir, hiçbir istek diğerinden soylu değildir, değildir, böyle düşünmüş olabilir Rosa gizliden. s:69

Evlilik birlikte edinilmiş eşyalardı ve kesin mal ayrılığı olmadıkça tam anlamıyla bitmiyordu. s:73

Öncesiz ve sonrasız, bağlantısız ve belgesiz tükenivermek bir ağacın, bir evin, bir pabucun hakkıdır. Bir insanın, bir insanın ama, bir Rosa’nın niçin eskidiğini bilmem gerek, yeni Rosa’yı bunun üstüne kurmam gerek. Sen bir otomobil misin, bir çamaşır makinası mısın, bir elektrik süpürgesi misin ki senden bir önceki modelin bozukluklarından sıyrımış olarak piyasa sürülmek istiyorsun? s:97

Ama yoksulları çinko değil oldukça süslü, çilalı tahta tabut ve güzel bir törenle gömmekle haklı bir üne sahip olan örgüt, çinko tabutu kullanmak istemedi. s:102

Written by EGe